Hangi toplumda olursa olsun, çocuk kavramı akıllara, korunmaya muhtaç ve en savunmasız grubu hatırlatmaktadır. Bu anlamda çocukları korumak içinde bulunduğu toplum üyeleri kadar, mevcut otoritenin de sorumluluğu altındadır.
Çocukların cinsel istismarı, çocuk haklarının ciddi şekilde ihlal edildiği, bir o kadar karmaşık bir sorundur. Çocuğun cinsel istismarı, basit bir olgu değildir, aksine toplumun dinamiklerini temelden sarsan, aynı zamanda çocukların ruh sağlığını etkileyerek, çok derin ve kalıcı izler bırakan, insanlık dışı eylemlerdir. Belkide insanlık tarihinin çocuklara yönelik gerçekleştirdiği en büyük suçlar arasında sayılabilir.
Çocuklara karşı cinsel şiddet, dünya ölçeğinde kısa süre önce gün ışığına çıkan bir konudur. Artık çocuklara karşı cinsel şiddet ve istismarın etkilerinin, geçici üzüntü ve suçluluk duygusundan, uzun döneme yayılan yaralanma, travma ve yaşamın daha sonraki safhalarında riskli cinsel faaliyet veya başkalarını istismar etmeye kadar uzandığı kabul edilmektedir. Cinsel şiddet ve istismarın önemli ikincil etkileri de bulunmaktadır. Tecavüz mağdurları aileleri tarafından reddedilme veya öldürülme gibi durumlarla karşı karşıya kalabilmektedir.
Özellikle son yıllarda bilişim alanında yaşanan hızlı gelişmelere bağlı olarak, elektronik düzleme aktarılmış diğer siber suç türlerinde olduğu gibi, çocuk cinsel istismar olayları da bundan payına düşeni fazlasıyla almış bulunmaktadır. Çocuk cinsel istismarcıları tüm dünyada, gerek çevrim içi ve gerekse çevrim dışı yolları etkin şekilde kullanarak çocukları, cinsel yönden istismar etmeye devam etmektedirler. Dikkat çekici şekilde artış gösteren bu durum karşısında, çocukları korumaya yönelik bütüncül, fonksiyonel ve etkili önlemlerin alınabilmesi; uluslararası standartların hayata geçirilmesini ve bu yönde işbirliği yapılmasını zorunlu kılmaktadır.
Diğer taraftan, çocuğun cinsel istismarıyla mücadele eden tüm paydaşlara çok önemli görevler düşmektedir. Tüm ailelere, eğitmenlere ve kısacası toplumun her kesimine de bu konuda önemli sorumluluklar yüklenmektedir. Hergün artarak büyüyen bu durum karşısında, sorunu görmezden gelmek yerine, çocuk cinsel istismarı hakkında bilgi sahibi olmalı ve çocuklara yönelik koruyucu eğitim programlarının oluşturulup, uygulamaya geçirilmelidir. Artık “yabancılardan hediye alma”, “tanımadığın kişilerle konuşma” telkinlerinin çocuğun cinsel istismarını önlemede işlevsel bir yanının olmadığı açıktır. Çocukların yaşam becerilerini artırmaya yönelik programları, içinde bulundukları gelişim evresine uygun olarak geliştirilmeli ve hızla uygulamaya geçirilmelidir. Çocuklara “iyi dokunuş” ve “kötü dokunuş”un neler olduğu, istemedikleri, onay vermedikleri durumlar karşısında “hayır” diyebilmenin en doğal hakları olduğunu öğretmeli ve bunları içselleştirebilmelerini sağlıyacak programlar oluşturulmalıdır. Çok sayıda öğrenciyi bir arada toplayarak onlara birer saat süreyle cinsel istismar hakkında rehberlik eğitimi sunmak yerine, cinsel istismarla ilgili uzun soluklu yapılandırılmış psiko-eğitsel grup oturumları düzenlemek çok daha verimli ve etkili olacaktır. Bu doğrultuda, çocukların içinde bulundukları gelişim evreleri göz önünde bulundurularak okullarda sistematik şekilde, bir program dahilinde cinsellik egitimlerinin verilmesi de önemli görülmektedir.
Çocuk cinsel istismarı alanında çalışan araştırmacıların ve onların yayınlarının her geçen gün arttığı ülkemizde, alandaki tartışmalarda ortaya konan temel argümanlardan yararlanarak; çocuk cinsel istismarının çok boyutlu bir mesele olduğunu görünür kılmak, bu kitabın temel hedefleri arasında yer almaktadır. Ayrıca, çocuk cinsel istismarı meselesini, sadece ahlaki bir sorun olarak değerlendirmenin doğurduğu eksiklikleri açığa çıkarmak, bu konuda bir nebze de olsa farkındalık oluşturarak alana katkı sağlamak hedeflenmiştir.
Hangi toplumda olursa olsun, çocuk kavramı akıllara, korunmaya muhtaç ve en savunmasız grubu hatırlatmaktadır. Bu anlamda çocukları korumak içinde bulunduğu toplum üyeleri kadar, mevcut otoritenin de sorumluluğu altındadır.
Çocukların cinsel istismarı, çocuk haklarının ciddi şekilde ihlal edildiği, bir o kadar karmaşık bir sorundur. Çocuğun cinsel istismarı, basit bir olgu değildir, aksine toplumun dinamiklerini temelden sarsan, aynı zamanda çocukların ruh sağlığını etkileyerek, çok derin ve kalıcı izler bırakan, insanlık dışı eylemlerdir. Belkide insanlık tarihinin çocuklara yönelik gerçekleştirdiği en büyük suçlar arasında sayılabilir.
Çocuklara karşı cinsel şiddet, dünya ölçeğinde kısa süre önce gün ışığına çıkan bir konudur. Artık çocuklara karşı cinsel şiddet ve istismarın etkilerinin, geçici üzüntü ve suçluluk duygusundan, uzun döneme yayılan yaralanma, travma ve yaşamın daha sonraki safhalarında riskli cinsel faaliyet veya başkalarını istismar etmeye kadar uzandığı kabul edilmektedir. Cinsel şiddet ve istismarın önemli ikincil etkileri de bulunmaktadır. Tecavüz mağdurları aileleri tarafından reddedilme veya öldürülme gibi durumlarla karşı karşıya kalabilmektedir.
Özellikle son yıllarda bilişim alanında yaşanan hızlı gelişmelere bağlı olarak, elektronik düzleme aktarılmış diğer siber suç türlerinde olduğu gibi, çocuk cinsel istismar olayları da bundan payına düşeni fazlasıyla almış bulunmaktadır. Çocuk cinsel istismarcıları tüm dünyada, gerek çevrim içi ve gerekse çevrim dışı yolları etkin şekilde kullanarak çocukları, cinsel yönden istismar etmeye devam etmektedirler. Dikkat çekici şekilde artış gösteren bu durum karşısında, çocukları korumaya yönelik bütüncül, fonksiyonel ve etkili önlemlerin alınabilmesi; uluslararası standartların hayata geçirilmesini ve bu yönde işbirliği yapılmasını zorunlu kılmaktadır.
Diğer taraftan, çocuğun cinsel istismarıyla mücadele eden tüm paydaşlara çok önemli görevler düşmektedir. Tüm ailelere, eğitmenlere ve kısacası toplumun her kesimine de bu konuda önemli sorumluluklar yüklenmektedir. Hergün artarak büyüyen bu durum karşısında, sorunu görmezden gelmek yerine, çocuk cinsel istismarı hakkında bilgi sahibi olmalı ve çocuklara yönelik koruyucu eğitim programlarının oluşturulup, uygulamaya geçirilmelidir. Artık “yabancılardan hediye alma”, “tanımadığın kişilerle konuşma” telkinlerinin çocuğun cinsel istismarını önlemede işlevsel bir yanının olmadığı açıktır. Çocukların yaşam becerilerini artırmaya yönelik programları, içinde bulundukları gelişim evresine uygun olarak geliştirilmeli ve hızla uygulamaya geçirilmelidir. Çocuklara “iyi dokunuş” ve “kötü dokunuş”un neler olduğu, istemedikleri, onay vermedikleri durumlar karşısında “hayır” diyebilmenin en doğal hakları olduğunu öğretmeli ve bunları içselleştirebilmelerini sağlıyacak programlar oluşturulmalıdır. Çok sayıda öğrenciyi bir arada toplayarak onlara birer saat süreyle cinsel istismar hakkında rehberlik eğitimi sunmak yerine, cinsel istismarla ilgili uzun soluklu yapılandırılmış psiko-eğitsel grup oturumları düzenlemek çok daha verimli ve etkili olacaktır. Bu doğrultuda, çocukların içinde bulundukları gelişim evreleri göz önünde bulundurularak okullarda sistematik şekilde, bir program dahilinde cinsellik egitimlerinin verilmesi de önemli görülmektedir.
Çocuk cinsel istismarı alanında çalışan araştırmacıların ve onların yayınlarının her geçen gün arttığı ülkemizde, alandaki tartışmalarda ortaya konan temel argümanlardan yararlanarak; çocuk cinsel istismarının çok boyutlu bir mesele olduğunu görünür kılmak, bu kitabın temel hedefleri arasında yer almaktadır. Ayrıca, çocuk cinsel istismarı meselesini, sadece ahlaki bir sorun olarak değerlendirmenin doğurduğu eksiklikleri açığa çıkarmak, bu konuda bir nebze de olsa farkındalık oluşturarak alana katkı sağlamak hedeflenmiştir.