Dağda Duman Yeri Yok

Stok Kodu:
9786051853895
Boyut:
14x20
Sayfa Sayısı:
234
Baskı:
1
Basım Tarihi:
2019-05
Kapak Türü:
Ciltsiz
Kağıt Türü:
2. Hamur
Kategori:
%22 indirimli
115,00TL
89,70TL
Taksitli fiyat: 9 x 10,96TL
9786051853895
909157
Dağda Duman Yeri Yok
Dağda Duman Yeri Yok
89.70

Birindar ve Yara Bende ile öyküdeki ustalığını romanlarında da sürdüren Abdullah Ataşçı'dan zorunlu bir göçün destansı dil ve folklorik sesle anlatıldığı bir hatırlamalar serencamı! Dağda Duman Yeri Yok, her şeyi bir trene sığdırıyor; vagonlardan dengbêjler, hüzünler, ayrılıklar ve hayatdökümleri rüzgâra karışıp yazarın hayalle gerçek arasında kurguladığı yokyerlere savruluyor. Nereye gittiğinin bir önemi yok, ne trenin ne de trendekilerin; belki de her şey bir rüya, kim bilir!

Romandaki tüm karakterler bir uykunun dehlizinde ve ölenin yaşayandan farkı yok; mezarlıklardan çıkarak mahallede dolaşan ruhlar, geçmişle bugünü eşitliyorlar. Bu romanda ses de ıslık da koku da ete kemiğe bürünüyor, onlar da hikâyeye dahiller. Kırk gün kırk gece bir türkü mahcup mahcup çalıyor; bu türküyü herkes hem can kulağıyla dinliyor hem de tüm şehir, tüm insanlar sağırlaşıyor sanki.

Dağda Duman Yeri Yok tamam da, şehir duman altında.

“Ağır ağır, sanki hiç acelesi yokmuşçasına konuştu. Neden savaştıklarından, özgürlüğün ne anlama geldiğinden, bir halkın en önemli varlığının dili olduğundan, dili yasaklanmış bir halkın zalimlere karşı ayağa kalkmasından ve daha bir sürü şeyden bahsetti.

Yangın en azılı düşmanına saldırıyormuş gibi gittikçe yayılıyor, sağlam bulabildiği her şeyin üzerine bir kasırga gibi ilerliyor; yeşili de beyazı da büsbütün kirleterek büyüyordu. Bu, besbelli toprağın kederiydi. Çünkü doğuran da çoğaltan da, seven de, anlayan da, şefkat gösteren de topraktı. Toprağın hazin bir yenilgisiydi bu."

Birindar ve Yara Bende ile öyküdeki ustalığını romanlarında da sürdüren Abdullah Ataşçı'dan zorunlu bir göçün destansı dil ve folklorik sesle anlatıldığı bir hatırlamalar serencamı! Dağda Duman Yeri Yok, her şeyi bir trene sığdırıyor; vagonlardan dengbêjler, hüzünler, ayrılıklar ve hayatdökümleri rüzgâra karışıp yazarın hayalle gerçek arasında kurguladığı yokyerlere savruluyor. Nereye gittiğinin bir önemi yok, ne trenin ne de trendekilerin; belki de her şey bir rüya, kim bilir!

Romandaki tüm karakterler bir uykunun dehlizinde ve ölenin yaşayandan farkı yok; mezarlıklardan çıkarak mahallede dolaşan ruhlar, geçmişle bugünü eşitliyorlar. Bu romanda ses de ıslık da koku da ete kemiğe bürünüyor, onlar da hikâyeye dahiller. Kırk gün kırk gece bir türkü mahcup mahcup çalıyor; bu türküyü herkes hem can kulağıyla dinliyor hem de tüm şehir, tüm insanlar sağırlaşıyor sanki.

Dağda Duman Yeri Yok tamam da, şehir duman altında.

“Ağır ağır, sanki hiç acelesi yokmuşçasına konuştu. Neden savaştıklarından, özgürlüğün ne anlama geldiğinden, bir halkın en önemli varlığının dili olduğundan, dili yasaklanmış bir halkın zalimlere karşı ayağa kalkmasından ve daha bir sürü şeyden bahsetti.

Yangın en azılı düşmanına saldırıyormuş gibi gittikçe yayılıyor, sağlam bulabildiği her şeyin üzerine bir kasırga gibi ilerliyor; yeşili de beyazı da büsbütün kirleterek büyüyordu. Bu, besbelli toprağın kederiydi. Çünkü doğuran da çoğaltan da, seven de, anlayan da, şefkat gösteren de topraktı. Toprağın hazin bir yenilgisiydi bu."

Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat