Herhangi bir hastalığın tedavisinin olması gerektiği gibi yapılabilmesi için söz konusu olan hastalığın sebebini, nasıl ve ne gibi zararlar verdiğini de bilmek gerekir. Tıp Bilimi ve Tekniği Eski Çağ'dan beri var olduğu halde yerinden doğrularak ilerleme koşusuna ancak 19. yüzyılda başlamıştır. Kimya, Fizik, Biyoloji, Fizyoloji, Mikrobiyolojinin de atılım yapması aynı yüzyıldadır.
Diyabetin adı çok idrar yaptıran bir hastalık olarak konmuştu, fakat idrarda şeker bulunduğu bilgisi papirüslerde kalmış yaygınlaşmamıştı.
Ancak 17. yüzyılda idrara parmak daldıran Th. Willis diline değdirerek hastaların idrarının tatlı olduğunu yeniden keşfetmiş ve Diyabet adının yanına bir de Mellitus (ballı) ilave edilmişti. Hastalığın hangi organda başladığı da bilinmiyordu. Pankreasla ilgili bir hastalık olduğu Almanya'da Minkowski tarafından 19. yüzyılın son çeyreğinde bulundu. Bu buluştan sonra pankreas ekstraktlarında insülin arama yarışı başladı ve 1921'de Kanada'da Banting ve Best tarafından insülin de keşfedildi.
İnsülinin her diyabetiğin ulaşabileceği bir ilaç olması için çok beklemek gerekiyordu. Bizde ancak otuzlu yılların başlarında İnsülin eczane raflarında yer aldı. Bilinen oral antidiabetik de henüz yoktu.
İkinci Dünya Savaşı yıllarında Montpellier Tıp Fakültesinde bir sulfonamidi deneyen Loubatieres hipoglisemi yan etkisini yazdıysa da savaş şartlarında önem verilmedi. Antibakteriyel olarak üretilen bir ilaç 1955'te Almanya'da denenirken Franck ve Fuchs bu ilacın da hipoglisemiyan etkisini gördüler. Nadisan adı verilen bu ilaçla oral antidiabetikler başladı. Nadisan'ı Hoechst'ün Tolbutamide'i ve Pfizer'in Chlorpropamide'i izledi. 1970'li yıllar ikinci nesil oral antidiabetikleri getirdi. Pankreası uyaran bu ilaçlardan ayrı olarak, insülin salgılatmayan fakat şekeri düşüren Metformin (Glucophage) 1961'de Fransa Aron Labaratuvarında bulunmuştu. Önce anaerobik glikolizi uyardığı söylenen bu ilacın etkisinin insülin direncini düşürmek olduğu ancak 1980'li yıllarda kesinleşecekti. İnsülin tedavisi için bir devrim olan “Rekombinant Gen Teknolojisi” insülin imalini hayvan pankreasları toplama zorluğundan kurtardı. Sonra insülin direncini düşüren yeni bir grup olan glitazon grupu bulundu. İnkretin tedavisi de 21. yüzyılda gelişen, günümüzde yaygınlaşan bir tedavi oldu.
Herhangi bir hastalığın tedavisinin olması gerektiği gibi yapılabilmesi için söz konusu olan hastalığın sebebini, nasıl ve ne gibi zararlar verdiğini de bilmek gerekir. Tıp Bilimi ve Tekniği Eski Çağ'dan beri var olduğu halde yerinden doğrularak ilerleme koşusuna ancak 19. yüzyılda başlamıştır. Kimya, Fizik, Biyoloji, Fizyoloji, Mikrobiyolojinin de atılım yapması aynı yüzyıldadır.
Diyabetin adı çok idrar yaptıran bir hastalık olarak konmuştu, fakat idrarda şeker bulunduğu bilgisi papirüslerde kalmış yaygınlaşmamıştı.
Ancak 17. yüzyılda idrara parmak daldıran Th. Willis diline değdirerek hastaların idrarının tatlı olduğunu yeniden keşfetmiş ve Diyabet adının yanına bir de Mellitus (ballı) ilave edilmişti. Hastalığın hangi organda başladığı da bilinmiyordu. Pankreasla ilgili bir hastalık olduğu Almanya'da Minkowski tarafından 19. yüzyılın son çeyreğinde bulundu. Bu buluştan sonra pankreas ekstraktlarında insülin arama yarışı başladı ve 1921'de Kanada'da Banting ve Best tarafından insülin de keşfedildi.
İnsülinin her diyabetiğin ulaşabileceği bir ilaç olması için çok beklemek gerekiyordu. Bizde ancak otuzlu yılların başlarında İnsülin eczane raflarında yer aldı. Bilinen oral antidiabetik de henüz yoktu.
İkinci Dünya Savaşı yıllarında Montpellier Tıp Fakültesinde bir sulfonamidi deneyen Loubatieres hipoglisemi yan etkisini yazdıysa da savaş şartlarında önem verilmedi. Antibakteriyel olarak üretilen bir ilaç 1955'te Almanya'da denenirken Franck ve Fuchs bu ilacın da hipoglisemiyan etkisini gördüler. Nadisan adı verilen bu ilaçla oral antidiabetikler başladı. Nadisan'ı Hoechst'ün Tolbutamide'i ve Pfizer'in Chlorpropamide'i izledi. 1970'li yıllar ikinci nesil oral antidiabetikleri getirdi. Pankreası uyaran bu ilaçlardan ayrı olarak, insülin salgılatmayan fakat şekeri düşüren Metformin (Glucophage) 1961'de Fransa Aron Labaratuvarında bulunmuştu. Önce anaerobik glikolizi uyardığı söylenen bu ilacın etkisinin insülin direncini düşürmek olduğu ancak 1980'li yıllarda kesinleşecekti. İnsülin tedavisi için bir devrim olan “Rekombinant Gen Teknolojisi” insülin imalini hayvan pankreasları toplama zorluğundan kurtardı. Sonra insülin direncini düşüren yeni bir grup olan glitazon grupu bulundu. İnkretin tedavisi de 21. yüzyılda gelişen, günümüzde yaygınlaşan bir tedavi oldu.