Felsefe Tarihinde Kendini Bilmek Antik Yunan'dan Günümüze Paradigmatik Bir Bakış

Stok Kodu:
9786253960414
Boyut:
13.5x21.5
Sayfa Sayısı:
344
Baskı:
1
Basım Tarihi:
2023-07
Kapak Türü:
Ciltsiz
Kağıt Türü:
2. Hamur
Kategori:
%10 indirimli
220,00TL
198,00TL
Taksitli fiyat: 9 x 24,20TL
Temin süresi 2-5 gündür.
9786253960414
1302039
Felsefe Tarihinde Kendini Bilmek
Felsefe Tarihinde Kendini Bilmek Antik Yunan'dan Günümüze Paradigmatik Bir Bakış
198.00

İnsan tarih boyunca kendini ve hakikati bilmek için cevaplandırması zor birçok sorunun peşine düşmüştür. Elinizdeki eserde yazar, insanın tarih boyunca aradığı muhtemel cevapları bir araya getirmekle birlikte, günümüzde de insanın kendini bilmesine dair bu kadim soruları sordurmanın gayretini üstlenmektedir. Eser, insana modernizmin putlarından kurtulup kendi özüne/benliğine dönmesini ve sanal gerçeklikten kurtulup gerçek hayatı anlamlandırabilmesini salık veriyor. Yazar bu sorumluluğu üstlenerek, insanın yok olmaya yüz tutmuş merak duygusunu ve hakikate olan ilgisini yeniden canlandırmak istemektedir.
Felsefe Tarihinde Kendini Bilmek, insanın kendini bilmesi gerektiğine dair Sokratik ilkenin günümüzde de işlevsel olabileceğine ve insanın kendini bilmesi, ölçülü olması, doğru ve adaletli olmasının neden kendisinden bu kadar uzaklaştırıldığına odaklanıyor. İnsan bugün de kendini bilmek yoluyla haddini bilip ölçülü olamaz mı? Bu fikir, günümüz insanı için neden kabul edilebilir değildir? İnsan her şeyin kaynağını kendinde bulduğu andan itibaren bir zamanlar felsefeden, tasavvuftan, bilimden elde ettiği tüm kazanımları kaybetmeye başlamıştır. Modernitenin öne sürdüğü üzere kendine dönmek, kendini keşfetmek gerekir ancak bu, tüm hakikati kendi içimizde bulabilmemiz için gereklidir yoksa kendimizi hakikat yerine koymak için değil. İşte yirmi birinci yüzyıl insanının kendine bir türlü sormaktan çekindiği bu Sokratik sorunun bugün anlam ve içeriğinin birçok açıdan değişmesinin sebebi, hakikatle bağının koparılması sorunudur. Nitekim Sokrates’te de, Augustinus’ta da, Tasavvuf düşüncesinde de aynı tınıları duyarız: Kendini bilmek ruhtaki Tanrı’nın izlerini takip ederek onun bilgisine ulaşmak demektir. Hakikati elde etmek onunla bir çeşit ilişki kurmayı gerektirir. Bu ilişki kurma biçimi her şeyden önce insanın kendine dönmesini ve kendinde hakikate en çok benzeyen şeyi keşfetmesini içerir. Böylece insan bu benzerliği fark ettiğinde, hakikatle arasındaki o ezeli bağın koparılamaz ve yadsınamaz olduğunu görür. Arabî’nin ifadesiyle, “âlemdeki her parça yaratanın bir simgesidir”.

İnsan tarih boyunca kendini ve hakikati bilmek için cevaplandırması zor birçok sorunun peşine düşmüştür. Elinizdeki eserde yazar, insanın tarih boyunca aradığı muhtemel cevapları bir araya getirmekle birlikte, günümüzde de insanın kendini bilmesine dair bu kadim soruları sordurmanın gayretini üstlenmektedir. Eser, insana modernizmin putlarından kurtulup kendi özüne/benliğine dönmesini ve sanal gerçeklikten kurtulup gerçek hayatı anlamlandırabilmesini salık veriyor. Yazar bu sorumluluğu üstlenerek, insanın yok olmaya yüz tutmuş merak duygusunu ve hakikate olan ilgisini yeniden canlandırmak istemektedir.
Felsefe Tarihinde Kendini Bilmek, insanın kendini bilmesi gerektiğine dair Sokratik ilkenin günümüzde de işlevsel olabileceğine ve insanın kendini bilmesi, ölçülü olması, doğru ve adaletli olmasının neden kendisinden bu kadar uzaklaştırıldığına odaklanıyor. İnsan bugün de kendini bilmek yoluyla haddini bilip ölçülü olamaz mı? Bu fikir, günümüz insanı için neden kabul edilebilir değildir? İnsan her şeyin kaynağını kendinde bulduğu andan itibaren bir zamanlar felsefeden, tasavvuftan, bilimden elde ettiği tüm kazanımları kaybetmeye başlamıştır. Modernitenin öne sürdüğü üzere kendine dönmek, kendini keşfetmek gerekir ancak bu, tüm hakikati kendi içimizde bulabilmemiz için gereklidir yoksa kendimizi hakikat yerine koymak için değil. İşte yirmi birinci yüzyıl insanının kendine bir türlü sormaktan çekindiği bu Sokratik sorunun bugün anlam ve içeriğinin birçok açıdan değişmesinin sebebi, hakikatle bağının koparılması sorunudur. Nitekim Sokrates’te de, Augustinus’ta da, Tasavvuf düşüncesinde de aynı tınıları duyarız: Kendini bilmek ruhtaki Tanrı’nın izlerini takip ederek onun bilgisine ulaşmak demektir. Hakikati elde etmek onunla bir çeşit ilişki kurmayı gerektirir. Bu ilişki kurma biçimi her şeyden önce insanın kendine dönmesini ve kendinde hakikate en çok benzeyen şeyi keşfetmesini içerir. Böylece insan bu benzerliği fark ettiğinde, hakikatle arasındaki o ezeli bağın koparılamaz ve yadsınamaz olduğunu görür. Arabî’nin ifadesiyle, “âlemdeki her parça yaratanın bir simgesidir”.

Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat