Bu kitapta, önce bir genç kız, sonra kadın, daha sonra da anne olan bir kadının, evinde ve iş yerinde başından geçenleri, sevinçlerini, hüzünlerini, aşklarını, evliliklerini; kısaca, size hiç de yabancı gelmeyecek yaşam öyküsünü okuyacaksınız.
Işıkların yavaş yavaş yandığı bir akşam vaktiydi. Caddede yürümeye başladım. Etrafımdaki herşey bana değişik görünüyordu. Sanki paralel dünyadaki diğer mutlu kişiliğimin yerine geçmiştim ve bulutların üzerinde yürüyordum.
O anda öylesine mutlu, öylesine hafiflemiş ve öylesine sevgi doluydum ki içimdeki sevgi seli taşıyor, ışık olarak etrafa yayılıyor ve tüm çevremi kaplıyordu adeta. Çok uzun süredir karanlık ve kasvetli bir hücrede yattıktan sonra, suçsuz olduğu anlaşılarak özgürlüğüne kavuşan ve güneşin ışıklarıyla yıkanarak mutluluğa doğru yürüyen bir mahkum gibiydim.
Oysa ben, güneşte değil, akşamla gecenin birleştiği o incecik çizgide, parlak neonların aydınlattığı kalabalık bir caddede yürüyordum. Niçin yürüdüğümü bilmiyordum. Nereye gittiğimi de... Hatta kim olduğumun ve orada ne aradığımın da hiç önemi yoktu o anda. Bir başka boyutta, değişik bir hayatta, değişik bir kimlikte yaşıyordum.
Kendi kendime gülümsüyor olmalıydım ki, yanımdan geçen insanlar bana garip bir şekilde bakıyorlardı. Birdenbire duyduğum bir korna sesi ile kendime geldim. Büyü bozulmuştu.
Bu kitapta, önce bir genç kız, sonra kadın, daha sonra da anne olan bir kadının, evinde ve iş yerinde başından geçenleri, sevinçlerini, hüzünlerini, aşklarını, evliliklerini; kısaca, size hiç de yabancı gelmeyecek yaşam öyküsünü okuyacaksınız.
Işıkların yavaş yavaş yandığı bir akşam vaktiydi. Caddede yürümeye başladım. Etrafımdaki herşey bana değişik görünüyordu. Sanki paralel dünyadaki diğer mutlu kişiliğimin yerine geçmiştim ve bulutların üzerinde yürüyordum.
O anda öylesine mutlu, öylesine hafiflemiş ve öylesine sevgi doluydum ki içimdeki sevgi seli taşıyor, ışık olarak etrafa yayılıyor ve tüm çevremi kaplıyordu adeta. Çok uzun süredir karanlık ve kasvetli bir hücrede yattıktan sonra, suçsuz olduğu anlaşılarak özgürlüğüne kavuşan ve güneşin ışıklarıyla yıkanarak mutluluğa doğru yürüyen bir mahkum gibiydim.
Oysa ben, güneşte değil, akşamla gecenin birleştiği o incecik çizgide, parlak neonların aydınlattığı kalabalık bir caddede yürüyordum. Niçin yürüdüğümü bilmiyordum. Nereye gittiğimi de... Hatta kim olduğumun ve orada ne aradığımın da hiç önemi yoktu o anda. Bir başka boyutta, değişik bir hayatta, değişik bir kimlikte yaşıyordum.
Kendi kendime gülümsüyor olmalıydım ki, yanımdan geçen insanlar bana garip bir şekilde bakıyorlardı. Birdenbire duyduğum bir korna sesi ile kendime geldim. Büyü bozulmuştu.