Karanlık, rutubetli odasında, siyah pencerelerin aralığından keşfettiği dünya, sadece bir sokaktan ibaret olmuş, kendince anlamlandırdığı nesneler, insanlar, davranışlar hep masum olmuştu. Ta ki o güne kadar. Lidya, o gün geldiğinde, asıl farklı olanın başkaları olduğunu, insanların her birinin aldatan ve köleleşen bireyler olduğunu anlayacaktı. Herkesin toplu bir şekilde gündelik yaşamın intiharına sürüklendiği fark edecek, yaşamın kurallarını koyanların tüm aldatmacalarını görecekti. Bu deneyimi boyunca akli dengesinin yerinde olmadığı düşünülen bilge babası, ona ışık olacak, bazı aşk ve zevk bağımlıları da o sokağın müdavimleri olacaktı.
“Hayata bakmayı, hayata dokunmayı bilseler, dünyalarını süsleyen en güzel çiçeğin kendileri olduğunu bilebileceklerdi. Belki onları farklı bir yerden izleyen, hiç bilmediğimiz varlıklar, onları çiçek bahçesi olarak görüyor bile olabilirdi.
Herkesin bir sokağı vardı. Herkes kendi sokağında yürüyor, koşturuyor, nefesleniyordu. Herkesin istediği son, o sokağın elbet bir gün denize çıkmasıydı. Kimi sabırlıca sokağında yürüyor, çıkmaza geldiğinde başka bir sokağa sapıyordu. Kimisi de henüz çıkmaza gelmeden, başka sokaklarda denizi aramaya devam ediyordu. Ancak herkesin sokağı, elbet bir gün denize çıkıyordu. Önemli olan denize çıkabilmek değildi, o gün geldiğinde yalnız da olsa, o deniz kenarında sandalyesinde oturup kendini dinleyebilmek, belki de dinletebilmekti. Mühim olan, hiçbir sokakta kaybolmamak, hiçbir yer sokağını yaratabilmekti.”
Karanlık, rutubetli odasında, siyah pencerelerin aralığından keşfettiği dünya, sadece bir sokaktan ibaret olmuş, kendince anlamlandırdığı nesneler, insanlar, davranışlar hep masum olmuştu. Ta ki o güne kadar. Lidya, o gün geldiğinde, asıl farklı olanın başkaları olduğunu, insanların her birinin aldatan ve köleleşen bireyler olduğunu anlayacaktı. Herkesin toplu bir şekilde gündelik yaşamın intiharına sürüklendiği fark edecek, yaşamın kurallarını koyanların tüm aldatmacalarını görecekti. Bu deneyimi boyunca akli dengesinin yerinde olmadığı düşünülen bilge babası, ona ışık olacak, bazı aşk ve zevk bağımlıları da o sokağın müdavimleri olacaktı.
“Hayata bakmayı, hayata dokunmayı bilseler, dünyalarını süsleyen en güzel çiçeğin kendileri olduğunu bilebileceklerdi. Belki onları farklı bir yerden izleyen, hiç bilmediğimiz varlıklar, onları çiçek bahçesi olarak görüyor bile olabilirdi.
Herkesin bir sokağı vardı. Herkes kendi sokağında yürüyor, koşturuyor, nefesleniyordu. Herkesin istediği son, o sokağın elbet bir gün denize çıkmasıydı. Kimi sabırlıca sokağında yürüyor, çıkmaza geldiğinde başka bir sokağa sapıyordu. Kimisi de henüz çıkmaza gelmeden, başka sokaklarda denizi aramaya devam ediyordu. Ancak herkesin sokağı, elbet bir gün denize çıkıyordu. Önemli olan denize çıkabilmek değildi, o gün geldiğinde yalnız da olsa, o deniz kenarında sandalyesinde oturup kendini dinleyebilmek, belki de dinletebilmekti. Mühim olan, hiçbir sokakta kaybolmamak, hiçbir yer sokağını yaratabilmekti.”