İnanç Şövalyesi

Stok Kodu:
9786256076204
Boyut:
13x21
Sayfa Sayısı:
304
Baskı:
2
Basım Tarihi:
2025-07
Kapak Türü:
Ciltsiz
Kağıt Türü:
2. Hamur
Kategori:
%31 indirimli
300,00TL
207,00TL
Taksitli fiyat: 9 x 25,30TL
9786256076204
1377940
İnanç Şövalyesi
İnanç Şövalyesi
207.00

“İnsanlara karşı görünūr olmaya çalışırken, içimizdeki görünmeyenlerde kayboluyoruz. O yüzden; Kendini sev ama bağımlısı olma. Kendini dinle ama esiri olma. Çünkü her insan kendinin hem eseri, hem de esiridir. Sen kendi eserinin esiri olma. Esiri olmadığımız her şey değişkendir, değişmeyen tek şey akıştır. Akışa bırak her şeyi; bırak hayat, zaman, mekân, kişiler aksın hayatımızda. Ben her zaman seni çağıran o sesim. Ben her zaman zihnindeki o sesim. Ben içinde dile getiremediklerinin sesiyim. Ben senin hikâyenin sesi, hayatın ta kendisiyim.”
Bir adam anlatıyor ama yalnız değil. Onunla birlikte, babasını affedemeyen çocuk, annesini susturamayan genç, aşka geç kalmış adam da konuşuyor. Bu roman, yazılmadan önce yaşanmış; süslenmeden önce hissedilmiş.
Kurguyla hayatın kesiştiği yerde duruyor kahraman.
Ne büsbütün kurmaca, ne de çıplak bir anı; ikisinin tam ortasında, bir nehir gibi: Bazen bulanık, bazen berrak ama hep akar halde. Zaman çizgisel değil, hatırlama biçiminde ilerliyor; kimi zaman çocuklukta bir çatlak camın ardında donuyor, kimi zaman Londra metrosunda koşarken geçmişi bir çanta gibi taşıyor.
İki şehir arasında değil, iki benlik arasında kalmış bir adamın içsel göç günlüğü bu. Ve belki senin de hikâyene biraz benzeyen bir hikâye; “Çünkü hayat, hatırladığımız değil, hatırlamak zorunda kaldıklarımızdır.”

“İnsanlara karşı görünūr olmaya çalışırken, içimizdeki görünmeyenlerde kayboluyoruz. O yüzden; Kendini sev ama bağımlısı olma. Kendini dinle ama esiri olma. Çünkü her insan kendinin hem eseri, hem de esiridir. Sen kendi eserinin esiri olma. Esiri olmadığımız her şey değişkendir, değişmeyen tek şey akıştır. Akışa bırak her şeyi; bırak hayat, zaman, mekân, kişiler aksın hayatımızda. Ben her zaman seni çağıran o sesim. Ben her zaman zihnindeki o sesim. Ben içinde dile getiremediklerinin sesiyim. Ben senin hikâyenin sesi, hayatın ta kendisiyim.”
Bir adam anlatıyor ama yalnız değil. Onunla birlikte, babasını affedemeyen çocuk, annesini susturamayan genç, aşka geç kalmış adam da konuşuyor. Bu roman, yazılmadan önce yaşanmış; süslenmeden önce hissedilmiş.
Kurguyla hayatın kesiştiği yerde duruyor kahraman.
Ne büsbütün kurmaca, ne de çıplak bir anı; ikisinin tam ortasında, bir nehir gibi: Bazen bulanık, bazen berrak ama hep akar halde. Zaman çizgisel değil, hatırlama biçiminde ilerliyor; kimi zaman çocuklukta bir çatlak camın ardında donuyor, kimi zaman Londra metrosunda koşarken geçmişi bir çanta gibi taşıyor.
İki şehir arasında değil, iki benlik arasında kalmış bir adamın içsel göç günlüğü bu. Ve belki senin de hikâyene biraz benzeyen bir hikâye; “Çünkü hayat, hatırladığımız değil, hatırlamak zorunda kaldıklarımızdır.”

Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat