Bir arazinin etrafına sınır çekip “bu bana ait-dir” demeyi akıl etmiş ve de ona inanacak kadar saf insanlar bulmuş ilk kişi, uygar toplumun hakikî kurucusu oldu. Kazıkları sökerek ya da hendeği doldurarak hemcinslerine şöyle haykırmış biri [olsaydı -çev.], insan türünü nice suçtan, savaştan, nice sefaletten ve dehşetten korumuş olurdu: “Bu sahtekâra kulak asmayın! Meyvelerin herkesin olduğunu ve toprağın da hiç kimseye ait olmadığını unutursanız, mahvolursunuz!”
Eşitsizliğin kaynağını ve ilerlemesini, politik toplumların kuruluşunu ve suiistimalini, bunların, yalnızca aklın ışığıyla ve de egemen otoriteye ilâhî hukukun müeyyide yetkisini veren kutsal dogmalardan bağımsız şekilde, insan doğasından muhakemeyle çıkarılabildiği ölçüde sunmaya çalıştım. Bu sunuştan, doğa durumunda hemen hemen hiç bulunmayan eşitsizliğin, gücünü ve artışını yetilerimizin gelişiminden ve insan zekâsının ilerlemelerinden aldığı ve de sonunda, mülkiyetin ve yasaların tesis edilmesiyle kalıcı ve meşru hâle geldiği sonucu çıkıyor.
Yine, yalnızca pozitif hukuk tarafından müsaade edilen mânevî eşitsizliğin, fiziksel eşitsizlikle başa baş gitmediği her durumda doğal hukuka aykırı olduğu sonucu çıkıyor; bu farklılık da, ne surette tanımlanırsa tanımlansın, bir çocuğun bir ihtiyara emretmesi, geri zekâlının tekinin bilge bir insanı sevk ve idare etmesi ve açlıktan kıvranan çoğunluk hayatî ihtiyaçların yoksunluğunu çekerken bir avuç insanın bolluk içinde yüzmesi âşikâr biçimde doğa yasasına aykırı olduğundan, uygarlaşmış halkların hepsinde hüküm süren bu eşitsizlik türü bakımından düşünülmesi gerekeni yeterince tayin edicidir.
Rousseau’nun çağlar öncesinden günümüze hitap edebilme meziyetine sahip Nutku, bütün beşerî bilimler bakımından ve bilhassa da siyasetbilimi, hukuk, sosyoloji, siyaset felsefesi, insan ve kültür felsefesi, dil felsefesi alanları bakımından temel metinlerden biridir.
Bir arazinin etrafına sınır çekip “bu bana ait-dir” demeyi akıl etmiş ve de ona inanacak kadar saf insanlar bulmuş ilk kişi, uygar toplumun hakikî kurucusu oldu. Kazıkları sökerek ya da hendeği doldurarak hemcinslerine şöyle haykırmış biri [olsaydı -çev.], insan türünü nice suçtan, savaştan, nice sefaletten ve dehşetten korumuş olurdu: “Bu sahtekâra kulak asmayın! Meyvelerin herkesin olduğunu ve toprağın da hiç kimseye ait olmadığını unutursanız, mahvolursunuz!”
Eşitsizliğin kaynağını ve ilerlemesini, politik toplumların kuruluşunu ve suiistimalini, bunların, yalnızca aklın ışığıyla ve de egemen otoriteye ilâhî hukukun müeyyide yetkisini veren kutsal dogmalardan bağımsız şekilde, insan doğasından muhakemeyle çıkarılabildiği ölçüde sunmaya çalıştım. Bu sunuştan, doğa durumunda hemen hemen hiç bulunmayan eşitsizliğin, gücünü ve artışını yetilerimizin gelişiminden ve insan zekâsının ilerlemelerinden aldığı ve de sonunda, mülkiyetin ve yasaların tesis edilmesiyle kalıcı ve meşru hâle geldiği sonucu çıkıyor.
Yine, yalnızca pozitif hukuk tarafından müsaade edilen mânevî eşitsizliğin, fiziksel eşitsizlikle başa baş gitmediği her durumda doğal hukuka aykırı olduğu sonucu çıkıyor; bu farklılık da, ne surette tanımlanırsa tanımlansın, bir çocuğun bir ihtiyara emretmesi, geri zekâlının tekinin bilge bir insanı sevk ve idare etmesi ve açlıktan kıvranan çoğunluk hayatî ihtiyaçların yoksunluğunu çekerken bir avuç insanın bolluk içinde yüzmesi âşikâr biçimde doğa yasasına aykırı olduğundan, uygarlaşmış halkların hepsinde hüküm süren bu eşitsizlik türü bakımından düşünülmesi gerekeni yeterince tayin edicidir.
Rousseau’nun çağlar öncesinden günümüze hitap edebilme meziyetine sahip Nutku, bütün beşerî bilimler bakımından ve bilhassa da siyasetbilimi, hukuk, sosyoloji, siyaset felsefesi, insan ve kültür felsefesi, dil felsefesi alanları bakımından temel metinlerden biridir.