İslam dini, bir kanunlar ve manzumeler sistemidir. Genelde bütün ilahi dinler özelde de İslam dini, beli başlı ilke ve esaslar üzerine inşa edilmiştir. Bu ilkeler tespit edilip ana esas olarak benimsenirken rastgele veya tesadüflere dayalı olarak değil; tam aksine vahiy ve vahyin birinci derecedeki muhatabı olan Hz. Peygamber'in (s.a.v.) uygulamalarına istinaden hareket edilmiştir.
Bir dinin, ilahi bir din hüviyetine sahip olabilmesinin üç önemli kriteri bulunmaktadır: Bunlardan birincisi, Allah inancı (Uluhiyyet);ikincisi, Peygamberlik inancı (Nübüvvet); üçüncüsü de, Ahiret inancıdır. Bu nedenle ilk insan ve ilk peygamber olan Hz. Adem'den(a.s.) son peygamber Hz. Muhammed'e (s.a.v.) kadar Allah tarafından gönderilmiş olan bütün ilâhî sistemlerde, yukarıda sıraladığımız üç önemli ilke ana eksen olarak kabul edilmiştir.
Eskilerin usulü selase (üç önemli ilke) olarak tavsif ettikleri Allah, peygamber ve ahiret inancı, insan söz konusu olduğunda onun temel akidesini daha özelde de dini tasavvurunu oluşturmaktadır. Bu bakımdan insanın dini tasavvurunun oluşumunda kabul ettiği hatta savuna geldiği akidesinin önemli bir payı vardır. Zira bir mü'minin dinî anlayış ve tasavvurunun şekillenmesinde etkili iki alan söz konusudur:İtikat ve Fıkıh. Bunlardan ilki teorik ve kuramsal yönü oluştururken diğeri de, ameli ve toplumsal alanla doğrudan ilişkilidir. Bu nedenle bir mü'minin kâmil ve olgun imana sahip olması, öncelikle sağlam ve doğru bir itikadı elde etmesi daha sonrasında da bunu pratik hayatına aktarmasıyla gerçekleşebilecek bir husustur.
İslam dini, bir kanunlar ve manzumeler sistemidir. Genelde bütün ilahi dinler özelde de İslam dini, beli başlı ilke ve esaslar üzerine inşa edilmiştir. Bu ilkeler tespit edilip ana esas olarak benimsenirken rastgele veya tesadüflere dayalı olarak değil; tam aksine vahiy ve vahyin birinci derecedeki muhatabı olan Hz. Peygamber'in (s.a.v.) uygulamalarına istinaden hareket edilmiştir.
Bir dinin, ilahi bir din hüviyetine sahip olabilmesinin üç önemli kriteri bulunmaktadır: Bunlardan birincisi, Allah inancı (Uluhiyyet);ikincisi, Peygamberlik inancı (Nübüvvet); üçüncüsü de, Ahiret inancıdır. Bu nedenle ilk insan ve ilk peygamber olan Hz. Adem'den(a.s.) son peygamber Hz. Muhammed'e (s.a.v.) kadar Allah tarafından gönderilmiş olan bütün ilâhî sistemlerde, yukarıda sıraladığımız üç önemli ilke ana eksen olarak kabul edilmiştir.
Eskilerin usulü selase (üç önemli ilke) olarak tavsif ettikleri Allah, peygamber ve ahiret inancı, insan söz konusu olduğunda onun temel akidesini daha özelde de dini tasavvurunu oluşturmaktadır. Bu bakımdan insanın dini tasavvurunun oluşumunda kabul ettiği hatta savuna geldiği akidesinin önemli bir payı vardır. Zira bir mü'minin dinî anlayış ve tasavvurunun şekillenmesinde etkili iki alan söz konusudur:İtikat ve Fıkıh. Bunlardan ilki teorik ve kuramsal yönü oluştururken diğeri de, ameli ve toplumsal alanla doğrudan ilişkilidir. Bu nedenle bir mü'minin kâmil ve olgun imana sahip olması, öncelikle sağlam ve doğru bir itikadı elde etmesi daha sonrasında da bunu pratik hayatına aktarmasıyla gerçekleşebilecek bir husustur.