Mu’tezile, Bağdat’ta Me’mun döneminde başlayan iktidarının ardından Hanbeli terörünün büyük zulümleriyle karşı karşıya kaldı. Esasen bu baskı, “mevali” denilen Müslüman toplulukların İslam’a açılım maksadıyla getirdikleri yeni yorumlara karşı, Arapçı bir tepkiyle adeta “bu din bizim, ne şekilde anlaşılacağına da biz karar veririz” şeklinde bir refleks ile yapılan bir engizisyon idi.
Mu’tezile düşüncesi devlet kurumlarından kovulmakla kalmadı, halkın üzerindeki etkisi de yok edilmek istendi. Mu’tezilî bilginlerin yazdıkları eserlerin büyük çoğunluğu tahrip edildi. Mu’tezile bilginleri öldürüldü, hapsedildi, baskıyla sindirildi ve üretilen ilmi birikim ortadan kaldırıldı.
Mu’tezile artık belini doğrultamadı, yalnızlığa itildi, küçük düşürüldü. “Sünni” adı verilen esasında “Ehl-i Hadis” diyebileceğimiz fanatik bir ihtilalle devrilip toplum ve düşünce alanında geri plana itilmiş oldu. İş o noktaya geldi ki Mu’tezilî fikirlerinden dolayı sindirilmiş bilginler, kendilerini bu ekole ait değilmiş gibi göstermek zorunda kaldılar.
Müslümanların ötekileştirdiği bu düşünce insanlarına karşı bir vefa borcumuz vardı. İslam medeniyetine sıçrama yaptırmış ve o günden bugüne en teolojik tartışmaları üretebilmiş bu ekolün mağdur bilim adamlarını en azından hatırlamak ve hatırlatmak gerekliydi; biz de bunu yaptık.
Mu’tezile, Bağdat’ta Me’mun döneminde başlayan iktidarının ardından Hanbeli terörünün büyük zulümleriyle karşı karşıya kaldı. Esasen bu baskı, “mevali” denilen Müslüman toplulukların İslam’a açılım maksadıyla getirdikleri yeni yorumlara karşı, Arapçı bir tepkiyle adeta “bu din bizim, ne şekilde anlaşılacağına da biz karar veririz” şeklinde bir refleks ile yapılan bir engizisyon idi.
Mu’tezile düşüncesi devlet kurumlarından kovulmakla kalmadı, halkın üzerindeki etkisi de yok edilmek istendi. Mu’tezilî bilginlerin yazdıkları eserlerin büyük çoğunluğu tahrip edildi. Mu’tezile bilginleri öldürüldü, hapsedildi, baskıyla sindirildi ve üretilen ilmi birikim ortadan kaldırıldı.
Mu’tezile artık belini doğrultamadı, yalnızlığa itildi, küçük düşürüldü. “Sünni” adı verilen esasında “Ehl-i Hadis” diyebileceğimiz fanatik bir ihtilalle devrilip toplum ve düşünce alanında geri plana itilmiş oldu. İş o noktaya geldi ki Mu’tezilî fikirlerinden dolayı sindirilmiş bilginler, kendilerini bu ekole ait değilmiş gibi göstermek zorunda kaldılar.
Müslümanların ötekileştirdiği bu düşünce insanlarına karşı bir vefa borcumuz vardı. İslam medeniyetine sıçrama yaptırmış ve o günden bugüne en teolojik tartışmaları üretebilmiş bu ekolün mağdur bilim adamlarını en azından hatırlamak ve hatırlatmak gerekliydi; biz de bunu yaptık.