Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık

Stok Kodu:
9789756587409
Boyut:
14x21
Sayfa Sayısı:
432
Baskı:
2
Basım Tarihi:
2018-03
Kapak Türü:
Ciltsiz
Kağıt Türü:
2. Hamur
%20 indirimli
45,00TL
36,00TL
9789756587409
1078519
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
36.00

Birbirinden farklı ve çarpıcı tezlerin yer aldığı bu eserde İsmail Küçükkılınç, gerçek Milli Mücadele'nin 1913-1918 arasında cereyan ettiğini, 1919-1922 arasındaki Millî Mücadele'ninse gerçek mücadelenin bir devamı ya da tamamlayıcısı hükmünde olduğunu ifade etmektedir.

Küçükkılınç'a göre bugün artık resmî tarihin Millî Mücadele tezi geçerliliğini büyük oranda yitirmiştir. Millî Mücadele'nin İttihadçı bir kadronun, İttihadçı bir organizasyonu olduğu artık muhkem-i kaziye hükmündedir. Talat ve Enver Paşalar başta olmak üzere İttihadçı liderlerin harbin neticesinin belli olmasıyla yeni bir mücadelenin hazırlığına giriştiği, pek çok yerde silah depoladığı, Doğu'daki orduyu yeni mücadele için dizayn ettiği, mahallî İttihadçı liderlerin zaten tetikte beklediği, Karakol başta İstanbul ve Anadolu merkezli tüm kuruluşların İttihadçı karakterinin baskın olduğu yeteri kadar çalışılmışsa da Millî Mücadele'nin İttihadçı kadronun İttihadçı organizasyonu olduğu şeklindeki tespit resmin bütününü vermekten de uzaktır.

Millî Mücadele, her şeyden evvel milletin ve memleketin bekası mefkûresidir ve bunu temin eden de Balkan Harbi olmuştur. Balkan Harbi kadar İttihadçıların kanını donduran başka bir hadise zikredilemez. Çünkü hemen hepsinin doğup büyüdüğü ya da vazife yaptığı, Osmanlı Devleti'nin Anadolu'daki birçok yerden önce vatan yaptığı, nüfusunun mühim bir kısmını salt Müslümanların değil etnik Türklerin teşkil ettiği topraklar çok kısa sürede kaybedilmiştir. Osmanlı Devleti'ne rengini, şeklini veren, onu Rumeli-Balkan Devleti olarak gösteren bu toprakların kaybı bir faciaydı, ancak oradaki nüfusun maruz kaldığı katliam ve tehcir, harp mağlubiyetinin artık sadece toprak kaybına yol açmadığını, aynı zamanda nüfusun da mahvına, helakine yol açtığını da göstermiştir.

İttihadçılar, daha evvel hikâye şeklinde dinledikleri bu katliam ve tehcir hakikatini bizzat yaşayarak tecrübe ettiler. Artık geride, çoğunun II. Meşrutiyet'in İlanı'na kadar görmeği Anadolu toprakları kalmıştı. Anadolu son ilticagâh, son istinadgâhtı. Şayet burası da kaybedilirse artık yalnız toprak kaybedilmeyecek, savaşlarla kırıla kırıla zaten çok az kalmış ve Anadolu'da toplanmış bir avuç Müslüman da yok edilecekti. İttihadçıların bütün mücadelesi, hedefi beka kaygısını ve korkusunu izale idi. Onlar bunu başardılar. İşte gerçek budur.

Birbirinden farklı ve çarpıcı tezlerin yer aldığı bu eserde İsmail Küçükkılınç, gerçek Milli Mücadele'nin 1913-1918 arasında cereyan ettiğini, 1919-1922 arasındaki Millî Mücadele'ninse gerçek mücadelenin bir devamı ya da tamamlayıcısı hükmünde olduğunu ifade etmektedir.

Küçükkılınç'a göre bugün artık resmî tarihin Millî Mücadele tezi geçerliliğini büyük oranda yitirmiştir. Millî Mücadele'nin İttihadçı bir kadronun, İttihadçı bir organizasyonu olduğu artık muhkem-i kaziye hükmündedir. Talat ve Enver Paşalar başta olmak üzere İttihadçı liderlerin harbin neticesinin belli olmasıyla yeni bir mücadelenin hazırlığına giriştiği, pek çok yerde silah depoladığı, Doğu'daki orduyu yeni mücadele için dizayn ettiği, mahallî İttihadçı liderlerin zaten tetikte beklediği, Karakol başta İstanbul ve Anadolu merkezli tüm kuruluşların İttihadçı karakterinin baskın olduğu yeteri kadar çalışılmışsa da Millî Mücadele'nin İttihadçı kadronun İttihadçı organizasyonu olduğu şeklindeki tespit resmin bütününü vermekten de uzaktır.

Millî Mücadele, her şeyden evvel milletin ve memleketin bekası mefkûresidir ve bunu temin eden de Balkan Harbi olmuştur. Balkan Harbi kadar İttihadçıların kanını donduran başka bir hadise zikredilemez. Çünkü hemen hepsinin doğup büyüdüğü ya da vazife yaptığı, Osmanlı Devleti'nin Anadolu'daki birçok yerden önce vatan yaptığı, nüfusunun mühim bir kısmını salt Müslümanların değil etnik Türklerin teşkil ettiği topraklar çok kısa sürede kaybedilmiştir. Osmanlı Devleti'ne rengini, şeklini veren, onu Rumeli-Balkan Devleti olarak gösteren bu toprakların kaybı bir faciaydı, ancak oradaki nüfusun maruz kaldığı katliam ve tehcir, harp mağlubiyetinin artık sadece toprak kaybına yol açmadığını, aynı zamanda nüfusun da mahvına, helakine yol açtığını da göstermiştir.

İttihadçılar, daha evvel hikâye şeklinde dinledikleri bu katliam ve tehcir hakikatini bizzat yaşayarak tecrübe ettiler. Artık geride, çoğunun II. Meşrutiyet'in İlanı'na kadar görmeği Anadolu toprakları kalmıştı. Anadolu son ilticagâh, son istinadgâhtı. Şayet burası da kaybedilirse artık yalnız toprak kaybedilmeyecek, savaşlarla kırıla kırıla zaten çok az kalmış ve Anadolu'da toplanmış bir avuç Müslüman da yok edilecekti. İttihadçıların bütün mücadelesi, hedefi beka kaygısını ve korkusunu izale idi. Onlar bunu başardılar. İşte gerçek budur.

Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat