“Emine Uçak Erdoğan, kalemini kamera gibi kullanıyor. Acının kutsal bir vahşiye dönüştüğü bir coğrafyanın yazgısını, gerçekçi fotoğraflar pozlayarak anlamaya ve anlatmaya çalışıyor.”
-Sadık Yalsızuçanlar
“2011’in son günlerinde düzenlenen askeri bir operasyonda öldürülen kaçakçılar hâlâ gündemdeki yerini koruyor. Meselenin siyasi boyutunu bir kenara koyalım. Sınırlardaki köy halkının geçim kaynaklarından birinin yıllardır kaçakçılık olduğunu ülkemizdeki birçok insan neredeyse yeni idrak ediyordu. Bölgenin kültürel ve sosyal yaşantısına aslında o kadar uzağız ki, birçok zaman sapla samanın karışmasına sebep oluyor bu durum. Emine Uçak Erdoğan’ın öykü kitabı Keje’yi biraz da bu yönüyle okumak gerek belki. Coğrafya, töre derken yaklaşık 30 yıldır bir de terör yüzünden her şeyin tersine döndüğü Doğu’dan bilhassa Güneydoğu’dan öyküler bunlar. Ahmet’in, Berivan’ın, Zozan’ın; tahta pabuçların, çocukça hayallerin peşindeyken artık orasının ‘oyun yeri’ olmadığını söyleyen askerin uyarısıyla eve dönen çocukların, gece mermi sesleriyle, patlama sesleriyle uyuyamayan çocukların öyküleri.”
-Hürriyet Gazetesi
“Keje’deki olayların aktarımında ‘şu’ veya ‘bu’ suçlu değil. Suçlu aramıyor yazar. Yaşananlardan etkilenen insanların ve özellikle kitaba ismini veren Keje metaforunda, çocukların yüzleşmek zorunda bırakıldıkları olayları anlatıyor. Ve okur, bu öykülerden kendi payına düşeni alıyor… Yüreğinizin payına düşen gözyaşları oluyor ve en çok da Tahir Dede’nin yazgısının sızısı gözlerinize yerleşiyor. Susuveriyorsunuz onun gibi. Kelam sükûta kalboluyor. Uçak, tüm bu öyküler içinde sadece Tahir Dede’yi bile anlatsaydı, okurun yüreği hissesini alırdı diye düşünüyorum. Kıssadan hisse, her zaman mutlu sonları muştulamaz; bazen, tıpkı bu öykülerde olduğu gibi, sizi hüzne boğar, sessiz bırakır.”
-Suzan Nur Başarslan,
“Emine Uçak Erdoğan, kalemini kamera gibi kullanıyor. Acının kutsal bir vahşiye dönüştüğü bir coğrafyanın yazgısını, gerçekçi fotoğraflar pozlayarak anlamaya ve anlatmaya çalışıyor.”
-Sadık Yalsızuçanlar
“2011’in son günlerinde düzenlenen askeri bir operasyonda öldürülen kaçakçılar hâlâ gündemdeki yerini koruyor. Meselenin siyasi boyutunu bir kenara koyalım. Sınırlardaki köy halkının geçim kaynaklarından birinin yıllardır kaçakçılık olduğunu ülkemizdeki birçok insan neredeyse yeni idrak ediyordu. Bölgenin kültürel ve sosyal yaşantısına aslında o kadar uzağız ki, birçok zaman sapla samanın karışmasına sebep oluyor bu durum. Emine Uçak Erdoğan’ın öykü kitabı Keje’yi biraz da bu yönüyle okumak gerek belki. Coğrafya, töre derken yaklaşık 30 yıldır bir de terör yüzünden her şeyin tersine döndüğü Doğu’dan bilhassa Güneydoğu’dan öyküler bunlar. Ahmet’in, Berivan’ın, Zozan’ın; tahta pabuçların, çocukça hayallerin peşindeyken artık orasının ‘oyun yeri’ olmadığını söyleyen askerin uyarısıyla eve dönen çocukların, gece mermi sesleriyle, patlama sesleriyle uyuyamayan çocukların öyküleri.”
-Hürriyet Gazetesi
“Keje’deki olayların aktarımında ‘şu’ veya ‘bu’ suçlu değil. Suçlu aramıyor yazar. Yaşananlardan etkilenen insanların ve özellikle kitaba ismini veren Keje metaforunda, çocukların yüzleşmek zorunda bırakıldıkları olayları anlatıyor. Ve okur, bu öykülerden kendi payına düşeni alıyor… Yüreğinizin payına düşen gözyaşları oluyor ve en çok da Tahir Dede’nin yazgısının sızısı gözlerinize yerleşiyor. Susuveriyorsunuz onun gibi. Kelam sükûta kalboluyor. Uçak, tüm bu öyküler içinde sadece Tahir Dede’yi bile anlatsaydı, okurun yüreği hissesini alırdı diye düşünüyorum. Kıssadan hisse, her zaman mutlu sonları muştulamaz; bazen, tıpkı bu öykülerde olduğu gibi, sizi hüzne boğar, sessiz bırakır.”
-Suzan Nur Başarslan,