Alphonse Daudet (1840-1897) için Charles Dickens, “Fransa'daki Küçük Kardeşim!”; Hanry James, “Büyük Romanların Küçük Yazarı!”; Jules de Goncourt, “Benim Küçük Daudet'm!” demişlerdi... anlaşılacağı gibi kısa boyluydu ve bu tanımlamalar muhtemelen bununla da ilgiliydi. Nazik, cömert ve sosyal biriydi, tutkulu bir gözlemci ve durdurulamaz bir konuşmacıydı. Bir taraftan büyük sağlık sorunları ve acılar çekiyor diğer taraftan da çok çalışan, onurlu, popüler bir yazardı, İlerlemiş hastalığının uzun ve zorlu aşamalarının ardından çağının en önemli nörologlarından biri, kendisini “kaybedilmiş” olarak tanımladıktan sonraki 12 yıl yaşadı; bu dönemde duygusallığı ve acıları paralel artıyor; inanılmaz zorluklarla geçen tedavilerden bir fayda göremiyordu.
Bütün bunlar, uzun süren acının tüm ironik veya paradoksal evrelerini yaşayarak bizzat tanıması anlamına geliyordu. Kendi durumuna karşın gösterdiği tutum, hem edebi hem de kişisel anlamda takdire şayandı; “Cesaret başkalarını korkutmamak anlamına geliyor!” diyordu... Bir başka yerde de, “Bildiğim bir tek şey var; çocuklarıma ‘Yaşasın Hayat!' diye bağırmak, ama bunu yapmak benim için acıdan paramparça olurken çok zor,” cümlesini kuruyordu. Daudet, elinizdeki bu kitabı değişik dönemlerde yazdı. Yaşadığı çevresel faktörlerin yanı sıra büyümenin evrelerini de gözlem yeteneği ile mükemmel yansıttığı ve yarı kurgusal yarı biyografik kabul edilen “Küçük Şey”de, bu acılar ile yaşanan değişimler gizemli bir şekilde hissedilir.
Alphonse Daudet (1840-1897) için Charles Dickens, “Fransa'daki Küçük Kardeşim!”; Hanry James, “Büyük Romanların Küçük Yazarı!”; Jules de Goncourt, “Benim Küçük Daudet'm!” demişlerdi... anlaşılacağı gibi kısa boyluydu ve bu tanımlamalar muhtemelen bununla da ilgiliydi. Nazik, cömert ve sosyal biriydi, tutkulu bir gözlemci ve durdurulamaz bir konuşmacıydı. Bir taraftan büyük sağlık sorunları ve acılar çekiyor diğer taraftan da çok çalışan, onurlu, popüler bir yazardı, İlerlemiş hastalığının uzun ve zorlu aşamalarının ardından çağının en önemli nörologlarından biri, kendisini “kaybedilmiş” olarak tanımladıktan sonraki 12 yıl yaşadı; bu dönemde duygusallığı ve acıları paralel artıyor; inanılmaz zorluklarla geçen tedavilerden bir fayda göremiyordu.
Bütün bunlar, uzun süren acının tüm ironik veya paradoksal evrelerini yaşayarak bizzat tanıması anlamına geliyordu. Kendi durumuna karşın gösterdiği tutum, hem edebi hem de kişisel anlamda takdire şayandı; “Cesaret başkalarını korkutmamak anlamına geliyor!” diyordu... Bir başka yerde de, “Bildiğim bir tek şey var; çocuklarıma ‘Yaşasın Hayat!' diye bağırmak, ama bunu yapmak benim için acıdan paramparça olurken çok zor,” cümlesini kuruyordu. Daudet, elinizdeki bu kitabı değişik dönemlerde yazdı. Yaşadığı çevresel faktörlerin yanı sıra büyümenin evrelerini de gözlem yeteneği ile mükemmel yansıttığı ve yarı kurgusal yarı biyografik kabul edilen “Küçük Şey”de, bu acılar ile yaşanan değişimler gizemli bir şekilde hissedilir.