Bu kitapta mesele bazılarının salt kötü niyetle ve kasıtlı olarak dillerine dolayacaklarının aksine, en nihayetinde dini insanların hayatından çıkarmakla ilgili değildir. Aksine burada mesele bizzat dinin kendisini özgürleştirme çabasıdır ki bu özgürleştirme dini, sadece insanı değersizleştirmekle yetinmeyen, fakat -insanı değersizleştirme çabasını sürdürme uğruna- Allahın yüceliğine de halel getiren, Kuranın etrafına kör ve sağır duvarlar ören şu mutlakçı söylemden kurtarma çabasıdır.
Bu, Arap/İslam dünyasında demokratik dönüşümlerin sürecini tehdit eden şey olup söz konusu demokratik dönüşümün sadece bir siyasi faaliyet olmakla sınırlanamayacağı anlamına gelir. Aksine bu demokratik dönüşümün tamamlanması, hümanist bir söylemin inşa edilmesi şartına bağlıdır. Bu hümanist söylem içerisinde Allah ve Kuran kavramları, bu kavramları totaliter otoritenin maskesi haline getiren tasavvurlardan kurtulup özgürleşecektir. Çünkü işin doğrusu şudur ki Allah, insan ve Kuran üçlüsü arasındaki irtibatın sağlamlığı öylesine merkezi bir öneme sahiptir ki bu üçlü arasındaki irtibat, bunlardan herhangi birinin özgürleştirilmesini diğerlerinin özgürleştirilmesi için şart kılar.
Nihayet insan uğruna atılacak adımın aynı zamanda Allah ve Kuran uğrunda da atılmış sayılacağını ve bunun aksinin de geçerli olduğunu söylemek mümkündür.
Bu kitapta mesele bazılarının salt kötü niyetle ve kasıtlı olarak dillerine dolayacaklarının aksine, en nihayetinde dini insanların hayatından çıkarmakla ilgili değildir. Aksine burada mesele bizzat dinin kendisini özgürleştirme çabasıdır ki bu özgürleştirme dini, sadece insanı değersizleştirmekle yetinmeyen, fakat -insanı değersizleştirme çabasını sürdürme uğruna- Allahın yüceliğine de halel getiren, Kuranın etrafına kör ve sağır duvarlar ören şu mutlakçı söylemden kurtarma çabasıdır.
Bu, Arap/İslam dünyasında demokratik dönüşümlerin sürecini tehdit eden şey olup söz konusu demokratik dönüşümün sadece bir siyasi faaliyet olmakla sınırlanamayacağı anlamına gelir. Aksine bu demokratik dönüşümün tamamlanması, hümanist bir söylemin inşa edilmesi şartına bağlıdır. Bu hümanist söylem içerisinde Allah ve Kuran kavramları, bu kavramları totaliter otoritenin maskesi haline getiren tasavvurlardan kurtulup özgürleşecektir. Çünkü işin doğrusu şudur ki Allah, insan ve Kuran üçlüsü arasındaki irtibatın sağlamlığı öylesine merkezi bir öneme sahiptir ki bu üçlü arasındaki irtibat, bunlardan herhangi birinin özgürleştirilmesini diğerlerinin özgürleştirilmesi için şart kılar.
Nihayet insan uğruna atılacak adımın aynı zamanda Allah ve Kuran uğrunda da atılmış sayılacağını ve bunun aksinin de geçerli olduğunu söylemek mümkündür.