Nisan Kadınları Bin Dallı Edebiyat Topluluğu

Stok Kodu:
9786052499030
Boyut:
14x21
Sayfa Sayısı:
240
Baskı:
1
Basım Tarihi:
2020-07
Kapak Türü:
Ciltsiz
Kağıt Türü:
2. Hamur
Kategori:
%30 indirimli
160,00TL
112,00TL
Taksitli fiyat: 9 x 13,69TL
Temin süresi 2-5 gündür.
9786052499030
938929
Nisan Kadınları
Nisan Kadınları Bin Dallı Edebiyat Topluluğu
112.00

“Kadının gözleri şimdi dört dönüyor cezaevi arabasının içinde. Yüreği matruşkalar misali dert içinde dert. Daraldı, darlandı; güldü, ağladı, düşündü, delirdi... Ah, bu çelişkiler! Çelişmek mi? Neyle, kimle. Kolay mı öyle çelişmek? Bu yüzden bu arabada şu anda. Çeliştikçe çekiştirdi onu içine, en zindan siyahına. Siyah, kapkara. Aydınlık mı yoksa? Göremiyor ki. Neyi görecek simsiyah parmaklıkların ardından. Bunlar aydınlığı bile içeri girmeden karartırlar. Mavi mi o, gökyüzü mü? Gökyüzü... Nasıl bir şeydi, muhayyilesi, hafızası zayıfladı biraz şu aralar. Bunaklıktan mı yoksa bungunluktan mı bunlar? Bileklerinde, iki elini dostça birleştiren bir şey var. Senin senden başka kimsen yok diyen, bir eline eş olarak diğerini gösteren bir şey. Soğuk gri.”

“Gidiyor. Başı önüne eğik, şakakları zonklarken, esaretle geçecek yıllarının hayalini kuruyor. Yanında yeşil üniformalı iki meraklı göz var. Neden? diye soruyorlar kendilerince. Ah, neden sonuç ilişkisi kurabilsem burada olur muydum sizce? diye geçiriyor içinden. Mazgallar gün ışığının gözleriyle buluşmasına izin vermiyorlar. Hak etmiyor diyor, o seni hak etmiyor. Neyse, bundan da mahrum kaldı. Mahrumiyet, mahrumiyettir ne de olsa. Mahrumiyetse teslimiyet.”

“Teslim oldu artık esaretle geçecek yıllarına. Maviyi özgürlük bilirdi. Kandırmışlar onu düpedüz. İnsanlara inanmadığı gibi renklere de inanmaz artık. Ne geldiyse başına renklere inandığından gelmedi mi zaten? Yanılttılar onu hep. Hele şu mavi yok mu? Kanına girdi sinsice. Özgürlük belledi, umut belledi. Dört yanını çeviren mahkûm arabası oldu çıktı. Soğuk, ruhsuz. Sahi özgürlük bu mavinin neresinde şimdi?”

“Bir kadın vardı içeride, suçu her ne olursa olsun bir kadın vardı. Bu kadın kısır bir döngünün içine girmişti. Her günü bir önceki günün katili sayıyordu. Beklemeyi unutmuş, mavilikleri unutmuş, dışarıda hızla akıp giden zamanı unutmuştu.

“Yeşil ışığın yanmasıyla hareket etti otobüs. Zaman akıp geçmiş, diyorum kendi kendime ve sonra düşünüyorum: “Kim bilir kim vardı o cezaevi arabasının içinde. Her kim olursa olsun beni etkilemiş geçip gitmişti ama içindeki kişi için hiçbir şey geçmemişti, geçip gitmeyecekti.”

“Kadının gözleri şimdi dört dönüyor cezaevi arabasının içinde. Yüreği matruşkalar misali dert içinde dert. Daraldı, darlandı; güldü, ağladı, düşündü, delirdi... Ah, bu çelişkiler! Çelişmek mi? Neyle, kimle. Kolay mı öyle çelişmek? Bu yüzden bu arabada şu anda. Çeliştikçe çekiştirdi onu içine, en zindan siyahına. Siyah, kapkara. Aydınlık mı yoksa? Göremiyor ki. Neyi görecek simsiyah parmaklıkların ardından. Bunlar aydınlığı bile içeri girmeden karartırlar. Mavi mi o, gökyüzü mü? Gökyüzü... Nasıl bir şeydi, muhayyilesi, hafızası zayıfladı biraz şu aralar. Bunaklıktan mı yoksa bungunluktan mı bunlar? Bileklerinde, iki elini dostça birleştiren bir şey var. Senin senden başka kimsen yok diyen, bir eline eş olarak diğerini gösteren bir şey. Soğuk gri.”

“Gidiyor. Başı önüne eğik, şakakları zonklarken, esaretle geçecek yıllarının hayalini kuruyor. Yanında yeşil üniformalı iki meraklı göz var. Neden? diye soruyorlar kendilerince. Ah, neden sonuç ilişkisi kurabilsem burada olur muydum sizce? diye geçiriyor içinden. Mazgallar gün ışığının gözleriyle buluşmasına izin vermiyorlar. Hak etmiyor diyor, o seni hak etmiyor. Neyse, bundan da mahrum kaldı. Mahrumiyet, mahrumiyettir ne de olsa. Mahrumiyetse teslimiyet.”

“Teslim oldu artık esaretle geçecek yıllarına. Maviyi özgürlük bilirdi. Kandırmışlar onu düpedüz. İnsanlara inanmadığı gibi renklere de inanmaz artık. Ne geldiyse başına renklere inandığından gelmedi mi zaten? Yanılttılar onu hep. Hele şu mavi yok mu? Kanına girdi sinsice. Özgürlük belledi, umut belledi. Dört yanını çeviren mahkûm arabası oldu çıktı. Soğuk, ruhsuz. Sahi özgürlük bu mavinin neresinde şimdi?”

“Bir kadın vardı içeride, suçu her ne olursa olsun bir kadın vardı. Bu kadın kısır bir döngünün içine girmişti. Her günü bir önceki günün katili sayıyordu. Beklemeyi unutmuş, mavilikleri unutmuş, dışarıda hızla akıp giden zamanı unutmuştu.

“Yeşil ışığın yanmasıyla hareket etti otobüs. Zaman akıp geçmiş, diyorum kendi kendime ve sonra düşünüyorum: “Kim bilir kim vardı o cezaevi arabasının içinde. Her kim olursa olsun beni etkilemiş geçip gitmişti ama içindeki kişi için hiçbir şey geçmemişti, geçip gitmeyecekti.”

Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat