İnsanoğlu yaratıldığından beri korkmuştur ölümden. Ölümden kaçabilmenin çarelerini aramış, bunu bazen devasa anıtlar bırakarak, bazen kahramanlıklar göstererek, bazen de gelecek nesillere bıraktıkları yazılı eserlerle başarmaya çalışmışlar ancak tüm bu çabalara rağmen eserlerin sahipleri değil, eserler ölümsüz olabilmiştir. Lokman Hekim ya da Gılgamış gibi gerçekten ölümsüzlüğün peşine düşenler de olmuş ancak günümüze kadar insan aklını meşgul eden ölümsüzlüğün çaresini bulmak fikri bir karşılık bulamamıştır.
Binlerce yıl boyunca yapılan araştırmalar ve insanoğlunun inadı nihayet meyvelerini vermeye başlamış ve insanlar ölümsüzlük hayallerini gerçekleştirmek adına çok önemli adımlar atmaya başlamışlardır.
Yanlış bilimsel çalışmalar yüzünden yeryüzünü kasıp kavurmaya başlayan ölüm dalgalarına karşı koyabilmek için yine bilimsel araştırmalara sarılmış olan insanoğlu, yeni yanlışlar yapmaya başlamıştır.
Ölümün kol gezdiği bir dönemde ölümsüzlüğü bulduğunu söyleyen birileri çıksa ve ölümsüzlüğe sahip olmanın bir bedeli olduğunu söylese ne hissederdiniz? Sanırım çoğu insan böylesi dehşet anlarında ruhlarını bile satmaya razı olurlardı. Daha kötüsü, bir takım bilimsel araştırma şirketleri türeyerek insanların bu korkularından yararlanmak isterlerse neler olurdu? Üstelik bu şirketler devletler tarafından desteklenirse neler olurdu?
İnsanların en büyük korkusu olan ölümün soğuk nefesi her tarafı kuşattığında, ölümsüzlüğü pazarlanabilen bir ürün haline getirebilmek elbette insanlar üzerinde kesin bir egemenlik kurmak manasına da gelecek ve bu gücü elinde bulunduranlar tüm insanlığı yönetme fikrinin cazibesine kapılacak, böylesi bir gücü kendi eline geçirmek isteyenler ise her yolu deneyecektir.
Sonuç elbette savaş, acı ve gözyaşı olacak ve insanlar ölümsüzlük elde etmek için ölümü göze alacaklardır.
İnsanoğlu yaratıldığından beri korkmuştur ölümden. Ölümden kaçabilmenin çarelerini aramış, bunu bazen devasa anıtlar bırakarak, bazen kahramanlıklar göstererek, bazen de gelecek nesillere bıraktıkları yazılı eserlerle başarmaya çalışmışlar ancak tüm bu çabalara rağmen eserlerin sahipleri değil, eserler ölümsüz olabilmiştir. Lokman Hekim ya da Gılgamış gibi gerçekten ölümsüzlüğün peşine düşenler de olmuş ancak günümüze kadar insan aklını meşgul eden ölümsüzlüğün çaresini bulmak fikri bir karşılık bulamamıştır.
Binlerce yıl boyunca yapılan araştırmalar ve insanoğlunun inadı nihayet meyvelerini vermeye başlamış ve insanlar ölümsüzlük hayallerini gerçekleştirmek adına çok önemli adımlar atmaya başlamışlardır.
Yanlış bilimsel çalışmalar yüzünden yeryüzünü kasıp kavurmaya başlayan ölüm dalgalarına karşı koyabilmek için yine bilimsel araştırmalara sarılmış olan insanoğlu, yeni yanlışlar yapmaya başlamıştır.
Ölümün kol gezdiği bir dönemde ölümsüzlüğü bulduğunu söyleyen birileri çıksa ve ölümsüzlüğe sahip olmanın bir bedeli olduğunu söylese ne hissederdiniz? Sanırım çoğu insan böylesi dehşet anlarında ruhlarını bile satmaya razı olurlardı. Daha kötüsü, bir takım bilimsel araştırma şirketleri türeyerek insanların bu korkularından yararlanmak isterlerse neler olurdu? Üstelik bu şirketler devletler tarafından desteklenirse neler olurdu?
İnsanların en büyük korkusu olan ölümün soğuk nefesi her tarafı kuşattığında, ölümsüzlüğü pazarlanabilen bir ürün haline getirebilmek elbette insanlar üzerinde kesin bir egemenlik kurmak manasına da gelecek ve bu gücü elinde bulunduranlar tüm insanlığı yönetme fikrinin cazibesine kapılacak, böylesi bir gücü kendi eline geçirmek isteyenler ise her yolu deneyecektir.
Sonuç elbette savaş, acı ve gözyaşı olacak ve insanlar ölümsüzlük elde etmek için ölümü göze alacaklardır.