Anton Pavloviç Çehov (1860-1904) öykü ve oyun yazarıdır. Dünya edebiyatının klasikleri arasında sarsılmaz bir yeri vardır. Çehov, bir röportajında öncü olmayı başarabilmiş yazarların anlatım tekniklerini mükemmelleştirdiğine vurgu yaparak “Büyük insanlar bir yerlere doğru giderler ve bizi oraya çağırırlar.” der. Bugün Çehov'un kendisi de sözünü ettiği o öncü yazarlardan birisi olarak anılmaktadır. O, eserlerinde kahramanlarının iç dünyasındaki değişim sürecini anlatır. Öykülerinde çok farklı sosyal katmanlardan ve etnik gruplardan seçtiği değişik yaşlarda bireyleri ve farklı türlerden canlıları resmeder.
Birsen Karaca, Çehov'un ilgiyle okuyacağınız iki uzun öyküsünü bu kitap için çevirdi: “Ateşler” ve “Çukurda”.
“Öğrenci ellerini ceplerine sokmuş, hareketsiz duruyordu ve gözlerini ateşlerden ayırmıyordu. Mühendisi dinlemiyordu, bir şeyler düşünüyordu ve öyle görünüyordu ki, insanın canının ne konuşmayı ne de dinlemeyi istediği zamanlardaki ruh hali içindeydi.”
“Anneciğim, neden bunu böyle çok seviyorum? Neden bunu bu kadar çok arzu ediyorum?” diye sordu. “Kim bu? Nasıl bir şey böyle? Küçücük bir tüy gibi, bir kırıntı parçası gibi hafif ama onu seviyorum, büyük bir insanı sever gibi seviyorum. Hiçbir şey yapamıyor, konuşamıyor ama ben onun küçücük gözleriyle ne istediğini anlıyorum.”
Anton Pavloviç Çehov (1860-1904) öykü ve oyun yazarıdır. Dünya edebiyatının klasikleri arasında sarsılmaz bir yeri vardır. Çehov, bir röportajında öncü olmayı başarabilmiş yazarların anlatım tekniklerini mükemmelleştirdiğine vurgu yaparak “Büyük insanlar bir yerlere doğru giderler ve bizi oraya çağırırlar.” der. Bugün Çehov'un kendisi de sözünü ettiği o öncü yazarlardan birisi olarak anılmaktadır. O, eserlerinde kahramanlarının iç dünyasındaki değişim sürecini anlatır. Öykülerinde çok farklı sosyal katmanlardan ve etnik gruplardan seçtiği değişik yaşlarda bireyleri ve farklı türlerden canlıları resmeder.
Birsen Karaca, Çehov'un ilgiyle okuyacağınız iki uzun öyküsünü bu kitap için çevirdi: “Ateşler” ve “Çukurda”.
“Öğrenci ellerini ceplerine sokmuş, hareketsiz duruyordu ve gözlerini ateşlerden ayırmıyordu. Mühendisi dinlemiyordu, bir şeyler düşünüyordu ve öyle görünüyordu ki, insanın canının ne konuşmayı ne de dinlemeyi istediği zamanlardaki ruh hali içindeydi.”
“Anneciğim, neden bunu böyle çok seviyorum? Neden bunu bu kadar çok arzu ediyorum?” diye sordu. “Kim bu? Nasıl bir şey böyle? Küçücük bir tüy gibi, bir kırıntı parçası gibi hafif ama onu seviyorum, büyük bir insanı sever gibi seviyorum. Hiçbir şey yapamıyor, konuşamıyor ama ben onun küçücük gözleriyle ne istediğini anlıyorum.”