MÖ 3. yüzyılda Attalos Hanedanlığı’nın kurulmasıyla, Attalos Krallığı’nın başkenti ve resmi ikametgahı haline gelen antik Pergamon kenti, birçok sivil kurumu olan az çok bağımsız bir polis’ti. Bu nedenle elinizdeki kitabın amacı, Pergamon’da yaşayan halkın yanı sıra, Athena Kutsal Alanı, Büyük Sunak, Asklepieion ve Kızıl Avlu gibi önemli kutsal yerleriyle birlikte Pergamon’u bir büyük kent ve bir krallık başkenti olarak sunmaktır. Her ne kadar Hellenistik Dönem’e ağırlık verilmişse de, kitapta genel olarak prehistorik çağlardan Bizans Dönemi’ne kadar uzanan geniş bir zaman dilimi incelenmektedir. Böylece, içinde bulunduğu doğal çevrenin kentin gelişimindeki etkileri gözler önüne serilirken, aynı zamanda Hellenistik Dönem mirasına daha sonraki zamanlarda nasıl sahip çıkıldığı, ne şekilde değiştirildiği ve zenginleştirildiği, ya da bu mirasın nasıl tahrip edildiği daha net bir şekilde anlaşılabilmektedir.
…
Since the establishment of the Attalid dynasty in the 3rd century bc the ancient city of Pergamon had been the capital and royal residence of the Attalid kingdom as well as a more or less independent Hellenistic polis with all its civic institutions.
Consequently this book concentrates above all on Pergamon as a city and a royal capital, on its inhabitants and its sacred spaces, which feature so prominently in the urban fabric and include the Sanctuary of Athena, the Great Altar, the Asklepieion and the Red Hall (or Red Basilica). Although the chronological focus lies on the Hellenistic epoch, the articles in this volume cover a span from prehistory to the Byzantine period, as is essential if one is to understand the prerequisites for the city’s development within its landscape, and also to appreciate how the legacy of Hellenism was handed down, changed, enriched and also destroyed in subsequent periods.
MÖ 3. yüzyılda Attalos Hanedanlığı’nın kurulmasıyla, Attalos Krallığı’nın başkenti ve resmi ikametgahı haline gelen antik Pergamon kenti, birçok sivil kurumu olan az çok bağımsız bir polis’ti. Bu nedenle elinizdeki kitabın amacı, Pergamon’da yaşayan halkın yanı sıra, Athena Kutsal Alanı, Büyük Sunak, Asklepieion ve Kızıl Avlu gibi önemli kutsal yerleriyle birlikte Pergamon’u bir büyük kent ve bir krallık başkenti olarak sunmaktır. Her ne kadar Hellenistik Dönem’e ağırlık verilmişse de, kitapta genel olarak prehistorik çağlardan Bizans Dönemi’ne kadar uzanan geniş bir zaman dilimi incelenmektedir. Böylece, içinde bulunduğu doğal çevrenin kentin gelişimindeki etkileri gözler önüne serilirken, aynı zamanda Hellenistik Dönem mirasına daha sonraki zamanlarda nasıl sahip çıkıldığı, ne şekilde değiştirildiği ve zenginleştirildiği, ya da bu mirasın nasıl tahrip edildiği daha net bir şekilde anlaşılabilmektedir.
…
Since the establishment of the Attalid dynasty in the 3rd century bc the ancient city of Pergamon had been the capital and royal residence of the Attalid kingdom as well as a more or less independent Hellenistic polis with all its civic institutions.
Consequently this book concentrates above all on Pergamon as a city and a royal capital, on its inhabitants and its sacred spaces, which feature so prominently in the urban fabric and include the Sanctuary of Athena, the Great Altar, the Asklepieion and the Red Hall (or Red Basilica). Although the chronological focus lies on the Hellenistic epoch, the articles in this volume cover a span from prehistory to the Byzantine period, as is essential if one is to understand the prerequisites for the city’s development within its landscape, and also to appreciate how the legacy of Hellenism was handed down, changed, enriched and also destroyed in subsequent periods.