“Beyaz atlı süvari, Delhi’den yola çıkalı bir saatten fazla olmuştu. Dörtnala batı yönünde ilerliyordu. Engebeli arazide bu hızla gittiğine göre ya takip ediliyordu ya da acelesi vardı. Aynı hızda yaklaşık bir fersah kadar yol aldıktan sonra sığ bir dereye yaklaşınca durdu. Süvari; uzun boylu, ela gözlü, yay gibi gergin kaşlı, oldukça güzel bir hatundu. Yaşı taş çatlasa yirmi beşi geçmezdi. Saçlarını toplayıp arkadan bağlamıştı. Üzerinde hakî bir şalvarla diz kapaklarına kadar inen çift yırtmaçlı mavi bir üstlük vardı. Kırmızı harmanisini omuzlarına çapraz bağlamıştı. Belinde ince uzun bir kılıç, kemerinde zümrüt saplı bir hançer vardı.”
Bu süvari Raziye Begüm’dü.
Raziye Begüm Sultan, Hindistan’da on üçüncü yüzyılda hüküm sürmüş ilk Müslüman Türk Devleti Delhi Türk Sultanlığı’nın kadın hükümdarıdır.
On iki erkek kardeşi olmasına rağmen genç yaşta tahta oturmayı başaran askerî bir dehaydı. Raziye Begüm, sadece Türk tarihinin değil dünya tarihinin de tanıması gereken bir Türk kadınıdır.
“Beyaz atlı süvari, Delhi’den yola çıkalı bir saatten fazla olmuştu. Dörtnala batı yönünde ilerliyordu. Engebeli arazide bu hızla gittiğine göre ya takip ediliyordu ya da acelesi vardı. Aynı hızda yaklaşık bir fersah kadar yol aldıktan sonra sığ bir dereye yaklaşınca durdu. Süvari; uzun boylu, ela gözlü, yay gibi gergin kaşlı, oldukça güzel bir hatundu. Yaşı taş çatlasa yirmi beşi geçmezdi. Saçlarını toplayıp arkadan bağlamıştı. Üzerinde hakî bir şalvarla diz kapaklarına kadar inen çift yırtmaçlı mavi bir üstlük vardı. Kırmızı harmanisini omuzlarına çapraz bağlamıştı. Belinde ince uzun bir kılıç, kemerinde zümrüt saplı bir hançer vardı.”
Bu süvari Raziye Begüm’dü.
Raziye Begüm Sultan, Hindistan’da on üçüncü yüzyılda hüküm sürmüş ilk Müslüman Türk Devleti Delhi Türk Sultanlığı’nın kadın hükümdarıdır.
On iki erkek kardeşi olmasına rağmen genç yaşta tahta oturmayı başaran askerî bir dehaydı. Raziye Begüm, sadece Türk tarihinin değil dünya tarihinin de tanıması gereken bir Türk kadınıdır.
