Şermin Yaşar Çocuk Kitapları Seti (3 Kitap)
Telefon Melefon Yok!
Şermin Yaşar’dan hem çocukları hem de yetişkinleri güldürürken düşündüren yepyeni bir hikâye!
Berk, telefonunu bir an bile elinden bırakmak istemeyen bir çocuk. Annesi, babası, dedesi, babaannesi, halaları, amcaları, enişteleri… herkes ama herkes ondan aynı şeyi istiyor: “Artık bırak şu telefonu!” Derken, büyük bir doğum günü partisinde, tam da Koca Dede’nin 98. yaş gününde, olanlar oluyor: Telefonlar, Berk ve kuzenlerinin ellerine gerçekten yapışıyor!
Tornavidalar, yağlar, hastane yolları işe yaramıyor. Çünkü mesele sadece bir telefon değil.
Berk ve kuzenleri bu tuhaf durumdan kurtulmaya çalışırken, teknolojiyle kurdukları bağı, kendi alışkanlıklarını ve sorumluluklarını sorgulamak zorunda kalıyorlar.
Mizahın, absürtlüğün ve içtenliğin bir araya geldiği bu hikâyede Şermin Yaşar, çağımızın çocuklarını çok iyi tanıyan gözlem gücüyle yine harika bir iş çıkarıyor.
“Telefon mu bizim elimizde, yoksa biz mi onun elindeyiz?”
Bu sorunun cevabını birlikte aramaya ne dersiniz
Kınalı Serçe
Diyarın birinde göğsü kınalı bir serçe varmış. Ne zaman gök gürlese yere yatar ve ayaklarını gökyüzüne doğru kaldırırmış. Bir değil, iki değil, üç değil… Bir gün göğsü kınalı serçeye sormuşlar, “Neden böyle yaparsın?” diye;
1840’lı yılların Topkapı Sarayı’nda on yaşından gün almış, dokuzunda bir şamaroğlanı vardı. Lala, şehzade yerine ona kızardı, şehzade yerine onu uyarırdı, hata yaptığında şehzade yerine onu azarlardı. Herkes bir kınalı serçeden bahsederdi ona… Saraydakiler arasında gizli bir dil, sadece bilenlerin bildiği bir şifre gibiydi “Kınalı Serçe.” Kimdi, neredeydi, nereye uçar, nereye konar, nerede yaşardı? Tam yüz beş yaşına kadar onun hikâyesini aradı bizim şamaroğlanı sarayda… Eh hadi iyi haber verelim, buldu sonunda.
Çocuk edebiyatımızın üretken ve sevilen yazarlarından Şermin Yaşar, bu kez bizi Topkapı Sarayı’nda bir gezintiye çıkarıyor. Saray adetlerini, işgal yıllarını, değişen toplumu ve yeniden yeşeren ümidi bu kez bir şamaroğlanının gözünden anlatıyor. Kahkaha ve hüznü bir araya getiren bu tarihi yolculuk, Türk tarihçiliğinin büyük ismi İlber Ortaylı’nın verdiği bilgilerle zenginleşiyor.
Cumhuriyet'in İlk Sabahı
Dünyaya gözlerimi bir savaşın ortasında açtım. Savaşın ortasının tam olarak neresi olduğunu bilmiyordum ama annem hep “Savaşın ortasında doğurdum ben seni,” derdi.
Tarih 23 Nisan 1920. Büyük Millet Meclisi binasının önünde adım atacak yer yok. Kalabalığın gerisinde bir tezgâh göze çarpıyor. Önünde bir çocuk, kimbilir belki bir seyyar satıcı. Annesi var mı, babası sağ mı? Vatan yorgun, halk yoksul, umutlar yitip gitmişken bir çocuk nasıl yaşar hayatı?
Çocuk edebiyatımızın üretken ve sevilen yazarlarından Şermin Yaşar, bizi şerbetçi bir çocuğun gözünden Kurtuluş Savaşı yıllarına götürüyor. Gökçe Akgül’ün incelikli çizimleri eşliğinde seferberliği, ulu önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün izinde yavaş yavaş yeşeren ümidi, toplumdaki değişimi, yoklukla geçen günleri ve beklenen zaferi hep birlikte yaşayacağız. Türk tarihçiliğinin büyük ismi İlber Ortaylı’nın Millî Mücadele günlerinin tarihi yönlerine tuttuğu ışığın aydınlığında Cumhuriyet’in ilk sabahını beraber karşılayacağız.
Şermin Yaşar Çocuk Kitapları Seti (3 Kitap)
Telefon Melefon Yok!
Şermin Yaşar’dan hem çocukları hem de yetişkinleri güldürürken düşündüren yepyeni bir hikâye!
Berk, telefonunu bir an bile elinden bırakmak istemeyen bir çocuk. Annesi, babası, dedesi, babaannesi, halaları, amcaları, enişteleri… herkes ama herkes ondan aynı şeyi istiyor: “Artık bırak şu telefonu!” Derken, büyük bir doğum günü partisinde, tam da Koca Dede’nin 98. yaş gününde, olanlar oluyor: Telefonlar, Berk ve kuzenlerinin ellerine gerçekten yapışıyor!
Tornavidalar, yağlar, hastane yolları işe yaramıyor. Çünkü mesele sadece bir telefon değil.
Berk ve kuzenleri bu tuhaf durumdan kurtulmaya çalışırken, teknolojiyle kurdukları bağı, kendi alışkanlıklarını ve sorumluluklarını sorgulamak zorunda kalıyorlar.
Mizahın, absürtlüğün ve içtenliğin bir araya geldiği bu hikâyede Şermin Yaşar, çağımızın çocuklarını çok iyi tanıyan gözlem gücüyle yine harika bir iş çıkarıyor.
“Telefon mu bizim elimizde, yoksa biz mi onun elindeyiz?”
Bu sorunun cevabını birlikte aramaya ne dersiniz
Kınalı Serçe
Diyarın birinde göğsü kınalı bir serçe varmış. Ne zaman gök gürlese yere yatar ve ayaklarını gökyüzüne doğru kaldırırmış. Bir değil, iki değil, üç değil… Bir gün göğsü kınalı serçeye sormuşlar, “Neden böyle yaparsın?” diye;
1840’lı yılların Topkapı Sarayı’nda on yaşından gün almış, dokuzunda bir şamaroğlanı vardı. Lala, şehzade yerine ona kızardı, şehzade yerine onu uyarırdı, hata yaptığında şehzade yerine onu azarlardı. Herkes bir kınalı serçeden bahsederdi ona… Saraydakiler arasında gizli bir dil, sadece bilenlerin bildiği bir şifre gibiydi “Kınalı Serçe.” Kimdi, neredeydi, nereye uçar, nereye konar, nerede yaşardı? Tam yüz beş yaşına kadar onun hikâyesini aradı bizim şamaroğlanı sarayda… Eh hadi iyi haber verelim, buldu sonunda.
Çocuk edebiyatımızın üretken ve sevilen yazarlarından Şermin Yaşar, bu kez bizi Topkapı Sarayı’nda bir gezintiye çıkarıyor. Saray adetlerini, işgal yıllarını, değişen toplumu ve yeniden yeşeren ümidi bu kez bir şamaroğlanının gözünden anlatıyor. Kahkaha ve hüznü bir araya getiren bu tarihi yolculuk, Türk tarihçiliğinin büyük ismi İlber Ortaylı’nın verdiği bilgilerle zenginleşiyor.
Cumhuriyet'in İlk Sabahı
Dünyaya gözlerimi bir savaşın ortasında açtım. Savaşın ortasının tam olarak neresi olduğunu bilmiyordum ama annem hep “Savaşın ortasında doğurdum ben seni,” derdi.
Tarih 23 Nisan 1920. Büyük Millet Meclisi binasının önünde adım atacak yer yok. Kalabalığın gerisinde bir tezgâh göze çarpıyor. Önünde bir çocuk, kimbilir belki bir seyyar satıcı. Annesi var mı, babası sağ mı? Vatan yorgun, halk yoksul, umutlar yitip gitmişken bir çocuk nasıl yaşar hayatı?
Çocuk edebiyatımızın üretken ve sevilen yazarlarından Şermin Yaşar, bizi şerbetçi bir çocuğun gözünden Kurtuluş Savaşı yıllarına götürüyor. Gökçe Akgül’ün incelikli çizimleri eşliğinde seferberliği, ulu önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün izinde yavaş yavaş yeşeren ümidi, toplumdaki değişimi, yoklukla geçen günleri ve beklenen zaferi hep birlikte yaşayacağız. Türk tarihçiliğinin büyük ismi İlber Ortaylı’nın Millî Mücadele günlerinin tarihi yönlerine tuttuğu ışığın aydınlığında Cumhuriyet’in ilk sabahını beraber karşılayacağız.