"Gökteki dolunay gülüyordu bana. Böyle delice, saniye sektirmeden kürek çeken birini ilk kez görüyordu belki ay. Onunla gırgır geçtim biraz küreklere asılırken. Artık güzelliğini, gizemini yitirdiğini söyledim ona. İnsanlar onun da üzerine kirli ayaklarıyla basmışlardı. O günden sonra kimse sevgilisine ay yüzüm diye şiir yazamadı. Ay ışığında yapılan seranatlar bitti. Ay aşkı anlatan bir öğe olmaktan çıktı, maddeleşti, ete kemiğe büründü. Yani biz insanlar onun da içine ettik. İşte bunları bağırdım ona ve artık orada öyle gerinmesinin bir anlamı olmadığını söyledim...
Yeniden asıldım küreklere ve o anda ilk kez acısını hissettim ellerimin. Kürekleri bırakıp ay ışığında ellerime baktım. Kan içindeydi ellerim. Parmaklarım patlamıştı kürek çekmekten, tüm kıvrımlarından kan akıyordu. Yıllardır hiç bir iş yapmayan, iş yapmadıkları için de her gün biraz daha nazikleşen ellerim saatlerce kürek çekmeye dayanamamış, isyan etmişlerdi. Ellerimi denizin tuzlu, acı suyuna soktum ve öyle bir haykırdım ki, duymalıydın o haykırışı. Askerlerden meydan dayağı yerken bile bölye bağırmamıştım ben. Hemen dudaklarımı ısırmak zorunda kaldım. Kürek çekmeliydim, durmamalıydım. Hücum botlar her an gelebilirlerdi. Ellerim yarılsalar da kopsalar da çekmeliydim kürekleri."
"Gökteki dolunay gülüyordu bana. Böyle delice, saniye sektirmeden kürek çeken birini ilk kez görüyordu belki ay. Onunla gırgır geçtim biraz küreklere asılırken. Artık güzelliğini, gizemini yitirdiğini söyledim ona. İnsanlar onun da üzerine kirli ayaklarıyla basmışlardı. O günden sonra kimse sevgilisine ay yüzüm diye şiir yazamadı. Ay ışığında yapılan seranatlar bitti. Ay aşkı anlatan bir öğe olmaktan çıktı, maddeleşti, ete kemiğe büründü. Yani biz insanlar onun da içine ettik. İşte bunları bağırdım ona ve artık orada öyle gerinmesinin bir anlamı olmadığını söyledim...
Yeniden asıldım küreklere ve o anda ilk kez acısını hissettim ellerimin. Kürekleri bırakıp ay ışığında ellerime baktım. Kan içindeydi ellerim. Parmaklarım patlamıştı kürek çekmekten, tüm kıvrımlarından kan akıyordu. Yıllardır hiç bir iş yapmayan, iş yapmadıkları için de her gün biraz daha nazikleşen ellerim saatlerce kürek çekmeye dayanamamış, isyan etmişlerdi. Ellerimi denizin tuzlu, acı suyuna soktum ve öyle bir haykırdım ki, duymalıydın o haykırışı. Askerlerden meydan dayağı yerken bile bölye bağırmamıştım ben. Hemen dudaklarımı ısırmak zorunda kaldım. Kürek çekmeliydim, durmamalıydım. Hücum botlar her an gelebilirlerdi. Ellerim yarılsalar da kopsalar da çekmeliydim kürekleri."