Günümüzün uluslararası gündemi meşgul eden en önemli konu başlıklarından biri hiç kuşkusuz göçlerdir. İnsanlık tarihi kadar eskilere giden göçler tarihi, bize içinde bulunduğumuz zaman ve mekanın dününü olduğu kadar bugününü ve geleceğini de açıklamaktadır. Toplumsal örgütlenmeleri belirleyen en önemli unsur olan göçler, bugün yaşamakta olduğumuz devlet bazlı uluslararası sistemi de ortaya çıkartan en önemli unsurlar arasındadır. Birçok nedene bağlı olarak ortaya çıkan göç hareketleri, içerisinde gerçekleştiği zaman diliminde olduğu kadar etkileri bugüne kadar ulaşan pek çok sonucun ortaya çıkmasına sebep olmuştur.
Göç türlerinden birisini oluşturan zorunlu göç olgusu, genel göç imgesi içinde önemli bir yere sahiptir. Ancak zorunlu göçler üzerine yapılan çalışmalar, olgunun taşıdığı öneme nazaran geç bir dönemde ortaya çıkmıştır. Bunda genel göç olgusu üzerine yapılan araştırmalarında yakın dönemde ortaya çıkan çalışmalar olmasının önemli bir payı vardır. Çok genel olarak, insanların doğal yaşam alanlarından gayri iradi bir nedenle koparılmaları olarak tanımlanabilecek zorunlu göç olgusu, uluslararası sistemde ve doğa yapısında yaşanan yapısal bozulmaların bir tezahürüdürler. Öyle ki bugün yaşanan zorunlu göç süreçlerinin arkasında yatan sebeplere baktığımızda uluslararası sistem bazlı karışıklıkların (savaşlar, iç çatışmalar, insan hakkı ihlalleri, kısıtlayıcı ve baskıcı rejimler, etnik çatışmalar vb. ) ve doğa ortamında gözlemlenen bozulmaların (iklim değişikliği, erozyon, çölleşme, buzulların erimesi vb. ) söz konusu süreçleri tetikleyen ana sebepler oldukları görülmektedir. Zorunlu göç süreçleri, bu göçlere maruz kalan insanlar üzerinde psikolojik, sosyal, ekonomik ve toplumsal pek çok olumsuz etkinin ortaya çıkmasına sebep olmaktadır ki bu durum zorunlu göç süreçlerinin bütünlükçü bir anlayışla ele alınmasını ve bunların önlenmesine yönelik yapısal çözümlerin ortaya çıkarılmasını zorunlu hale getirmektedir.
Zorunlu göçleri ortaya çıkaran etkenler tam anlaşılmadıkça bunların engellenmesi mümkün değildir. Sadece sonuçlardan yola çıkılarak yapılan değerlendirmeler sorunu anlamaktan çok geçici çözümler öngörmekte ve aslında hiçbir şeye fayda sağlamamaktadır. Meselenin çözümü noktasında öncelikli olarak izlenmesi gereken metot, göç süreçlerini ortaya çıkartan etkenleri bunları kapsamlı bir şekilde açıklamaya yarayan teoriler etrafında düşünmek ve bunu yaparken de güncel hayatın pratik gerçeklerini göz önünde bulundurmaktır. Bugün zorunlu göçlerin ortaya çıkmasına sebep olan etmenleri değerlendirirken bunların genel göç imgesi içerisinde bulundukları yeri görmek ve göç süreçlerini açıklamaya çalışan mikro, makro ve meso düzey teoriler çerçevesinde bunları anlamlandırmak gerekmektedir.
Bu çalışmanın önemi tam bu noktada ortaya çıkmaktadır. Elinizde bulunan bu çalışmanın konusu dünyada zorunlu göçe muhatap olan ve yerinden edilmiş kişiler olarak adlandırılan sığınmacıları, mültecileri ve ülkesinde yerinden edilmiş kişileri uluslararası hukukun mevcut kural ve kurumları çerçevesinde değerlendirmektir. Çalışma her ne kadar hukuksal bir alana hitap etmekteyse de bugünün gerçekliklerinin teorisel bazda bir yere sahip olduğunun farkında olarak kuramsal açıklamalara yer vermekte ve gerçeğin teoriden ayrı düşünülemeyeceğini başlangıç noktası belirlemektedir.
Bu çerçevede çalışmada benimsenen yöntemin temelinde uluslararası ilişkiler alanında önemli bir yere sahip olan kritik teori ile post-modern kuramın çıkarımları bulunmaktadır. Söz konusu kuramlara göre bilgi, her zaman için birileri ya da bir şey için geliştirilir ve bütün bilgi oluşum süreçleri bilişsel bir süreç olmaktan çok politik bir süreçtir. Bu temel varsayımı kendisine çıkış noktası belirleyen çalışmada, yerinden edilmiş kişiler konusunda oluşturulan sığınmacı, mülteci ve ülkesinde yerinden edilmiş kişi şeklindeki ayrımında aslında, siyasal güçler tarafından kendi çıkarlarına hizmet edecek şekilde oluşturulmuş yapay ve politik bir ayrım olduğu savunulmakta ve bu çerçevede yerinden edilmiş kişiler sorununun asıl tartışma alanı olan insan hakları alanına çekilmesi ve bu tartışma alanı içerisinde soruna kalıcı çözümler üretilmesi amaçlanmaktadır.
Belirtilen temel problematiği içerisinde çalışma toplam dört bölümden oluşmaktadır. Araştırmanın teorik arka planını oluşturan birinci bölümde genel olarak tarihsel süreçte göçler ve zorunlu göç olgusu konu edilmektedir. Söz konusu bölümde ilk olarak tarihsel, teorik ve politik açılardan göçler ve sonuçları konuları ele alınmakta ve bu kapsamda erken modern dönemin başlangıcından (15. yüzyıl) bugüne kadar yaşanan göç hareketlerinin tarihsel gelişim süreçleri, bu göçleri ortaya çıkartan temel politik, ekonomik ve sosyal nedenler ekseninde ve bunları açıklamaya yönelik mikro, makro ve meso göç kurumları çerçevesinde incelenmektedir. Göçleri ortaya çıkartan sebeplerin ortaya konulmasının ardından söz konusu göçlerin sonuçları üzerine odaklanılmakta ve bu kapsamda genel toplumsal algılanmanın aksine bunların zaman ve mekan ekseninde pek çok olumlu sonuçlar doğurdukları ve göç alan ve veren ülkeler bazında önemli toplumsal ve siyasal dönüşümlerin ve oluşumların ortaya çıkmasına vesile oldukları vurgulanmaktadır. Göçlerin sebep ve sonuçları arasında kurulan bağlantıyı takiben, günümüzde devletler tarafından uygulanan göç politikalarına odaklanılmaktadır. Bu çerçevede, uluslararası alanda günümüzün egemen siyasal birimleri olan devletlerin uyguladıkları sıkı ve sınırlayıcı göç politikalarının neden göçleri engelleyemedikleri ve tam tersi sonuçlar doğurdukları sorularının cevabı aranmaktadır.
Çalışmanın birinci bölümünün ikinci kısmında zorunlu göç olgusu ele alınmaktadır. Bu çerçevede ilk olarak zorunlu göçün ne anlama geldiği üzerinde yoğunlaşılmakta ardından da zorunlu göçü ortaya çıkaran sebepler üzerinde durulmaktadır. Zorunlu göçler ve sebepleri üzerine yapılan açıklamaların ardından zorunlu göçlerle, bu göçlere muhatap olan yerinden edilmiş kişiler arasındaki bağlantı ele alınmakta ve yerinden edilmiş kişilerin zorunlu göç süreci içerisindeki konumları değerlendirilmektedir. Zorunlu göçlerin günümüzde ortaya çıkardığı sonuçlar da yine bu kısımda değerlendirilmekte ve bu göçlerin ortaya çıkardığı sonuçların önlenmesine yönelik yapılabilecekler açıklanmaya çalışılmaktadır.
Çalışmanın ikinci bölümünde ise genel olarak uluslararası hukukta sığınma hakkı ve sığınmacılar konusu ele alınmaktadır. Bu kapsamda ilk olarak sığınma kurumunun ortaya çıkış süreci açıklanmakta ve ardından da Orta Doğu bölgesinde ilk olarak gözlemlenen sığınma hakkının tarihsel açıdan gelişim süreci değerlendirilmektedir. Sığınma kurumuna ilişkin yapılan tarihsel açıklamaların ardından sığınma hakkına ilişkin yapılmış olan uluslararası ve bölgesel sözleşmeler üzerinde odaklanılmakta ve Milletler Cemiyeti döneminden günümüze uzanan süreçte ortaya konulan yasal belgeler değerlendirilmektedir. Sığınma kurumuna ve sığınma hakkının kendisine ilişkin yapılan değerlendirmeleri takiben uluslararası hukukta de facto mülteci olarak kabul gören sığınmacıların uluslararası hukuk çerçevesinde sahip oldukları statü ve bu statüye sahip dünyadaki yaklaşık yirmi milyon kadar insanın içerisinde bulundukları koşullar, sığınmacı alan ve veren ülkelerin konumları çerçevesinde değerlendirilmektedir. Çalışmanın ikinci bölümünün son kısmında ise göç ve sığınma arasındaki ilişki konu edilerek, göç politikalarının devletler tarafından belirlenen sığınma politikaları üzerindeki etkisi ve bunlar arasındaki girift ilişki incelenmektedir.
Çalışmanın üçüncü bölümünde genel olarak yerinden edilmiş kişi gruplarından bir diğeri olan mültecilerin uluslararası hukuk konsepti içerisindeki konumları, kendilerine yönelik oluşturulmuş bulunan uluslararası mülteci hakları rejimi içerisinde değerlendirilmektedir. Bu çerçevede üçüncü bölümün ilk kısmında göçmen ve mülteci ayrımının ortaya çıkış süreci tarihsel gelişimi içerisinde incelenmekte ve mültecilere yönelik ayrı bir uluslararası rejimin yaratılmasının arkasındaki nedenler incelenmektedir. Ayrıca mülteci tanımının ortaya çıkışına vesile olan bölgesel ve uluslararası antlaşmalar ve sözleşmeler de yine bu ilk kısımda ele alınmaktadır. Üçüncü bölümün ikinci kısmında mültecilik statüsü, bu statüyü özel kılan haklar ve ödevler çerçevesinde değerlendirilmekte ve bu kapsamda mültecilerin başta diğer yerinden edilmiş kişiler olmak üzere, yabancılar ve vatansızlar gibi kişi gruplarından ayrıldıkları noktalar incelenmektedir. Üçüncü bölümün üçüncü kısmında ise, mültecilerin korunmasına yönelik olarak Milletler Cemiyeti döneminden başlamak üzere kurulmuş olan örgütler incelenmekte ve bunların mülteci haklarını korumak noktasında ne derece faydalı işlevler yerine getirebildikleri değerlendirilmektedir. Yine bu kısımda, günümüzde mültecilerin korunması konusunda ana yetkili kurum olarak Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği, gerçekleştirdiği koruma ve destekleme faaliyetleri ve bunların yetersiz kaldığı noktalar çerçevesinde incelenmekte ve Komiserliğin reformuna yönelik günümüzde yaşanan tartışmalar ve söz konusu reformların gerçekleştirilebilme olasılığı değerlendirilmektedir. Üçüncü bölümün son kısmında, mültecilerin günümüz dünyasında yüz yüze kaldıkları sorunlar ele alınmakta ve bu çerçevede gittikçe önem kazanan küresel mülteci sorununun önlenmesine yönelik yapılan çalışmalar, söz konusu çalışmaların yetersiz kaldığı noktalar göz önünde bulundurularak değerlendirilmektedir. Devletler tarafından geliştirilen sıkı mülteci politikalarının, ülkelerini terk eden ve yabancı bir ülkede sığınma arayan mülteciler üzerinde yarattığı olumsuzluklar ve bunların aşılmasına yönelik olarak uluslararası toplumca yapılabilecek olan girişimler de yine bu kısımda ele alınan bir başka konudur.
Çalışmanın dördüncü ve son bölümünde ülkesinde yerinden edilmiş kişiler ve bunların uluslararası hukuk çerçevesinde korunması sorunsalı üzerinde durulmaktadır. Bu çerçevede dördüncü bölümün ilk kısmında bugün uluslararası gündemin öncelikli konularından olan ülke içinde yerinden edilme sorunu ve bu sorunun uluslararası topluluğun gündemin önüne gelmesi süreci incelenmektedir. Dördüncü bölümün ikinci kısmında ise ülkesinde yerinden edilmiş kişi statüsü için çeşitli bölgesel ve uluslararası örgütler bünyesinde gerçekleştirilmiş olan tanımlama çalışmalarına ve bunların neticelerine yer verilmektedir. Üçüncü kısımda ise, ülkesinde yerinden olma konusunda bugün en önemli belge niteliğindeki Yol Gösterici İlkeler incelenmekte ve bu belgeye ilişkin sorun alanları detaylarıyla değerlendirilmektedir. Dördüncü bölümün son kısmında ise, ülke içinde yerinden edilme sorununa yönelik faaliyet gösteren başta Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği olmak üzere çeşitli kurumlar incelenmekte ve ülke içinde yerinden edilme sorununun önlenmesine yönelik söz konusu kurumların oynadığı işlevler değerlendirilmektedir.
Çalışmanın sonuç kısmında ise, araştırmanın genel bir değerlendirilmesine yer verilmekte ve bu çerçevede elde edilen sonuçlara vurgu yapılmaktadır. Yerinden edilmiş kişilerin sorunlarının çözümüne yönelik çalışma borunca ortaya çıkartılan veriler yine bu kısımda topluca ele alınmakta ve sorunun genel bir değerlendirmesi de bu kısımda yapılmaktadır.
Günümüzün uluslararası gündemi meşgul eden en önemli konu başlıklarından biri hiç kuşkusuz göçlerdir. İnsanlık tarihi kadar eskilere giden göçler tarihi, bize içinde bulunduğumuz zaman ve mekanın dününü olduğu kadar bugününü ve geleceğini de açıklamaktadır. Toplumsal örgütlenmeleri belirleyen en önemli unsur olan göçler, bugün yaşamakta olduğumuz devlet bazlı uluslararası sistemi de ortaya çıkartan en önemli unsurlar arasındadır. Birçok nedene bağlı olarak ortaya çıkan göç hareketleri, içerisinde gerçekleştiği zaman diliminde olduğu kadar etkileri bugüne kadar ulaşan pek çok sonucun ortaya çıkmasına sebep olmuştur.
Göç türlerinden birisini oluşturan zorunlu göç olgusu, genel göç imgesi içinde önemli bir yere sahiptir. Ancak zorunlu göçler üzerine yapılan çalışmalar, olgunun taşıdığı öneme nazaran geç bir dönemde ortaya çıkmıştır. Bunda genel göç olgusu üzerine yapılan araştırmalarında yakın dönemde ortaya çıkan çalışmalar olmasının önemli bir payı vardır. Çok genel olarak, insanların doğal yaşam alanlarından gayri iradi bir nedenle koparılmaları olarak tanımlanabilecek zorunlu göç olgusu, uluslararası sistemde ve doğa yapısında yaşanan yapısal bozulmaların bir tezahürüdürler. Öyle ki bugün yaşanan zorunlu göç süreçlerinin arkasında yatan sebeplere baktığımızda uluslararası sistem bazlı karışıklıkların (savaşlar, iç çatışmalar, insan hakkı ihlalleri, kısıtlayıcı ve baskıcı rejimler, etnik çatışmalar vb. ) ve doğa ortamında gözlemlenen bozulmaların (iklim değişikliği, erozyon, çölleşme, buzulların erimesi vb. ) söz konusu süreçleri tetikleyen ana sebepler oldukları görülmektedir. Zorunlu göç süreçleri, bu göçlere maruz kalan insanlar üzerinde psikolojik, sosyal, ekonomik ve toplumsal pek çok olumsuz etkinin ortaya çıkmasına sebep olmaktadır ki bu durum zorunlu göç süreçlerinin bütünlükçü bir anlayışla ele alınmasını ve bunların önlenmesine yönelik yapısal çözümlerin ortaya çıkarılmasını zorunlu hale getirmektedir.
Zorunlu göçleri ortaya çıkaran etkenler tam anlaşılmadıkça bunların engellenmesi mümkün değildir. Sadece sonuçlardan yola çıkılarak yapılan değerlendirmeler sorunu anlamaktan çok geçici çözümler öngörmekte ve aslında hiçbir şeye fayda sağlamamaktadır. Meselenin çözümü noktasında öncelikli olarak izlenmesi gereken metot, göç süreçlerini ortaya çıkartan etkenleri bunları kapsamlı bir şekilde açıklamaya yarayan teoriler etrafında düşünmek ve bunu yaparken de güncel hayatın pratik gerçeklerini göz önünde bulundurmaktır. Bugün zorunlu göçlerin ortaya çıkmasına sebep olan etmenleri değerlendirirken bunların genel göç imgesi içerisinde bulundukları yeri görmek ve göç süreçlerini açıklamaya çalışan mikro, makro ve meso düzey teoriler çerçevesinde bunları anlamlandırmak gerekmektedir.
Bu çalışmanın önemi tam bu noktada ortaya çıkmaktadır. Elinizde bulunan bu çalışmanın konusu dünyada zorunlu göçe muhatap olan ve yerinden edilmiş kişiler olarak adlandırılan sığınmacıları, mültecileri ve ülkesinde yerinden edilmiş kişileri uluslararası hukukun mevcut kural ve kurumları çerçevesinde değerlendirmektir. Çalışma her ne kadar hukuksal bir alana hitap etmekteyse de bugünün gerçekliklerinin teorisel bazda bir yere sahip olduğunun farkında olarak kuramsal açıklamalara yer vermekte ve gerçeğin teoriden ayrı düşünülemeyeceğini başlangıç noktası belirlemektedir.
Bu çerçevede çalışmada benimsenen yöntemin temelinde uluslararası ilişkiler alanında önemli bir yere sahip olan kritik teori ile post-modern kuramın çıkarımları bulunmaktadır. Söz konusu kuramlara göre bilgi, her zaman için birileri ya da bir şey için geliştirilir ve bütün bilgi oluşum süreçleri bilişsel bir süreç olmaktan çok politik bir süreçtir. Bu temel varsayımı kendisine çıkış noktası belirleyen çalışmada, yerinden edilmiş kişiler konusunda oluşturulan sığınmacı, mülteci ve ülkesinde yerinden edilmiş kişi şeklindeki ayrımında aslında, siyasal güçler tarafından kendi çıkarlarına hizmet edecek şekilde oluşturulmuş yapay ve politik bir ayrım olduğu savunulmakta ve bu çerçevede yerinden edilmiş kişiler sorununun asıl tartışma alanı olan insan hakları alanına çekilmesi ve bu tartışma alanı içerisinde soruna kalıcı çözümler üretilmesi amaçlanmaktadır.
Belirtilen temel problematiği içerisinde çalışma toplam dört bölümden oluşmaktadır. Araştırmanın teorik arka planını oluşturan birinci bölümde genel olarak tarihsel süreçte göçler ve zorunlu göç olgusu konu edilmektedir. Söz konusu bölümde ilk olarak tarihsel, teorik ve politik açılardan göçler ve sonuçları konuları ele alınmakta ve bu kapsamda erken modern dönemin başlangıcından (15. yüzyıl) bugüne kadar yaşanan göç hareketlerinin tarihsel gelişim süreçleri, bu göçleri ortaya çıkartan temel politik, ekonomik ve sosyal nedenler ekseninde ve bunları açıklamaya yönelik mikro, makro ve meso göç kurumları çerçevesinde incelenmektedir. Göçleri ortaya çıkartan sebeplerin ortaya konulmasının ardından söz konusu göçlerin sonuçları üzerine odaklanılmakta ve bu kapsamda genel toplumsal algılanmanın aksine bunların zaman ve mekan ekseninde pek çok olumlu sonuçlar doğurdukları ve göç alan ve veren ülkeler bazında önemli toplumsal ve siyasal dönüşümlerin ve oluşumların ortaya çıkmasına vesile oldukları vurgulanmaktadır. Göçlerin sebep ve sonuçları arasında kurulan bağlantıyı takiben, günümüzde devletler tarafından uygulanan göç politikalarına odaklanılmaktadır. Bu çerçevede, uluslararası alanda günümüzün egemen siyasal birimleri olan devletlerin uyguladıkları sıkı ve sınırlayıcı göç politikalarının neden göçleri engelleyemedikleri ve tam tersi sonuçlar doğurdukları sorularının cevabı aranmaktadır.
Çalışmanın birinci bölümünün ikinci kısmında zorunlu göç olgusu ele alınmaktadır. Bu çerçevede ilk olarak zorunlu göçün ne anlama geldiği üzerinde yoğunlaşılmakta ardından da zorunlu göçü ortaya çıkaran sebepler üzerinde durulmaktadır. Zorunlu göçler ve sebepleri üzerine yapılan açıklamaların ardından zorunlu göçlerle, bu göçlere muhatap olan yerinden edilmiş kişiler arasındaki bağlantı ele alınmakta ve yerinden edilmiş kişilerin zorunlu göç süreci içerisindeki konumları değerlendirilmektedir. Zorunlu göçlerin günümüzde ortaya çıkardığı sonuçlar da yine bu kısımda değerlendirilmekte ve bu göçlerin ortaya çıkardığı sonuçların önlenmesine yönelik yapılabilecekler açıklanmaya çalışılmaktadır.
Çalışmanın ikinci bölümünde ise genel olarak uluslararası hukukta sığınma hakkı ve sığınmacılar konusu ele alınmaktadır. Bu kapsamda ilk olarak sığınma kurumunun ortaya çıkış süreci açıklanmakta ve ardından da Orta Doğu bölgesinde ilk olarak gözlemlenen sığınma hakkının tarihsel açıdan gelişim süreci değerlendirilmektedir. Sığınma kurumuna ilişkin yapılan tarihsel açıklamaların ardından sığınma hakkına ilişkin yapılmış olan uluslararası ve bölgesel sözleşmeler üzerinde odaklanılmakta ve Milletler Cemiyeti döneminden günümüze uzanan süreçte ortaya konulan yasal belgeler değerlendirilmektedir. Sığınma kurumuna ve sığınma hakkının kendisine ilişkin yapılan değerlendirmeleri takiben uluslararası hukukta de facto mülteci olarak kabul gören sığınmacıların uluslararası hukuk çerçevesinde sahip oldukları statü ve bu statüye sahip dünyadaki yaklaşık yirmi milyon kadar insanın içerisinde bulundukları koşullar, sığınmacı alan ve veren ülkelerin konumları çerçevesinde değerlendirilmektedir. Çalışmanın ikinci bölümünün son kısmında ise göç ve sığınma arasındaki ilişki konu edilerek, göç politikalarının devletler tarafından belirlenen sığınma politikaları üzerindeki etkisi ve bunlar arasındaki girift ilişki incelenmektedir.
Çalışmanın üçüncü bölümünde genel olarak yerinden edilmiş kişi gruplarından bir diğeri olan mültecilerin uluslararası hukuk konsepti içerisindeki konumları, kendilerine yönelik oluşturulmuş bulunan uluslararası mülteci hakları rejimi içerisinde değerlendirilmektedir. Bu çerçevede üçüncü bölümün ilk kısmında göçmen ve mülteci ayrımının ortaya çıkış süreci tarihsel gelişimi içerisinde incelenmekte ve mültecilere yönelik ayrı bir uluslararası rejimin yaratılmasının arkasındaki nedenler incelenmektedir. Ayrıca mülteci tanımının ortaya çıkışına vesile olan bölgesel ve uluslararası antlaşmalar ve sözleşmeler de yine bu ilk kısımda ele alınmaktadır. Üçüncü bölümün ikinci kısmında mültecilik statüsü, bu statüyü özel kılan haklar ve ödevler çerçevesinde değerlendirilmekte ve bu kapsamda mültecilerin başta diğer yerinden edilmiş kişiler olmak üzere, yabancılar ve vatansızlar gibi kişi gruplarından ayrıldıkları noktalar incelenmektedir. Üçüncü bölümün üçüncü kısmında ise, mültecilerin korunmasına yönelik olarak Milletler Cemiyeti döneminden başlamak üzere kurulmuş olan örgütler incelenmekte ve bunların mülteci haklarını korumak noktasında ne derece faydalı işlevler yerine getirebildikleri değerlendirilmektedir. Yine bu kısımda, günümüzde mültecilerin korunması konusunda ana yetkili kurum olarak Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği, gerçekleştirdiği koruma ve destekleme faaliyetleri ve bunların yetersiz kaldığı noktalar çerçevesinde incelenmekte ve Komiserliğin reformuna yönelik günümüzde yaşanan tartışmalar ve söz konusu reformların gerçekleştirilebilme olasılığı değerlendirilmektedir. Üçüncü bölümün son kısmında, mültecilerin günümüz dünyasında yüz yüze kaldıkları sorunlar ele alınmakta ve bu çerçevede gittikçe önem kazanan küresel mülteci sorununun önlenmesine yönelik yapılan çalışmalar, söz konusu çalışmaların yetersiz kaldığı noktalar göz önünde bulundurularak değerlendirilmektedir. Devletler tarafından geliştirilen sıkı mülteci politikalarının, ülkelerini terk eden ve yabancı bir ülkede sığınma arayan mülteciler üzerinde yarattığı olumsuzluklar ve bunların aşılmasına yönelik olarak uluslararası toplumca yapılabilecek olan girişimler de yine bu kısımda ele alınan bir başka konudur.
Çalışmanın dördüncü ve son bölümünde ülkesinde yerinden edilmiş kişiler ve bunların uluslararası hukuk çerçevesinde korunması sorunsalı üzerinde durulmaktadır. Bu çerçevede dördüncü bölümün ilk kısmında bugün uluslararası gündemin öncelikli konularından olan ülke içinde yerinden edilme sorunu ve bu sorunun uluslararası topluluğun gündemin önüne gelmesi süreci incelenmektedir. Dördüncü bölümün ikinci kısmında ise ülkesinde yerinden edilmiş kişi statüsü için çeşitli bölgesel ve uluslararası örgütler bünyesinde gerçekleştirilmiş olan tanımlama çalışmalarına ve bunların neticelerine yer verilmektedir. Üçüncü kısımda ise, ülkesinde yerinden olma konusunda bugün en önemli belge niteliğindeki Yol Gösterici İlkeler incelenmekte ve bu belgeye ilişkin sorun alanları detaylarıyla değerlendirilmektedir. Dördüncü bölümün son kısmında ise, ülke içinde yerinden edilme sorununa yönelik faaliyet gösteren başta Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği olmak üzere çeşitli kurumlar incelenmekte ve ülke içinde yerinden edilme sorununun önlenmesine yönelik söz konusu kurumların oynadığı işlevler değerlendirilmektedir.
Çalışmanın sonuç kısmında ise, araştırmanın genel bir değerlendirilmesine yer verilmekte ve bu çerçevede elde edilen sonuçlara vurgu yapılmaktadır. Yerinden edilmiş kişilerin sorunlarının çözümüne yönelik çalışma borunca ortaya çıkartılan veriler yine bu kısımda topluca ele alınmakta ve sorunun genel bir değerlendirmesi de bu kısımda yapılmaktadır.