Zula’dan

Stok Kodu:
9786259763781
Boyut:
13.5x21
Sayfa Sayısı:
98
Baskı:
1
Basım Tarihi:
2025-04
Kapak Türü:
Ciltsiz
Kağıt Türü:
2. Hamur
Kategori:
%28 indirimli
150,00TL
108,00TL
Taksitli fiyat: 9 x 13,20TL
9786259763781
1373443
Zula’dan
Zula’dan
108.00

Atmacaların ve Şahinlerin gökyüzüne meydan okuduğu Karadeniz’in yemyeşil ücra bir Laz Köyünden yola çıktı yüreğim… Kemençe ve Tulum’un yanık sesiyle yoğrulmuş şehvetle horon oynayan, çay ve fındık parasından mucize yaratan, Hopa, Arhavi, Fındıklı, Borçka, Ardeşen, Pazar ve adını sayamadığım Karadeniz’in küçük kasabalarında, dizleri ve omuzları yük taşımaktan aşınmış, gurbetçi, emekçi, yağmura tutsak şehrin insanları içinde büyüdüm.
Gaz lambasına ve kara lastik pabuçlarına elveda diyen, ekmek kavgası uğruna asırlık baba ocaklarından gözü arkada ayrılan, genç yaşta kansere yenik düşen canlarını toprağa emanet eden, göçlerin yolcusu Lazlar, Hemşinliler, Gürcü’ler, Doğu Karadenizliler…
Suyu satılan, ağacı kesilen, üç kuruşa peşkeş canım memleketimin asi ve gururlu insanları… Aynı kaderi paylaştığım sizler gibi ben de dağların sise boğulduğu yağmurlu bir havada terk ettim memleketi… Cebimde diplomam ve bozuk şivemle çıktım bu yola… Kulağımda babamın kemençesinden çıkan nağmelerle geçtim boğaz köprüsünü ve merhaba dedim İstanbul’a… O cilveli nazlı kıza… Aslında kaçmak istemiştim yağmurdan, yalnızlıktan… Ama nereden bilebilirdim ki bir gün hasret kalacağım memleket yağmuruna, Kemençe ile Tulum’a…
Hiç hesapta yokken, adına şiir yazdım bu dibi delik ayrılıkların başkentine… Özlemi, İhaneti, kavgayı, adaletsizliği gördüm, yaşadım İstanbul’da… Oysaki ne kadar huzurluydum o küçük kasabamda…

Atmacaların ve Şahinlerin gökyüzüne meydan okuduğu Karadeniz’in yemyeşil ücra bir Laz Köyünden yola çıktı yüreğim… Kemençe ve Tulum’un yanık sesiyle yoğrulmuş şehvetle horon oynayan, çay ve fındık parasından mucize yaratan, Hopa, Arhavi, Fındıklı, Borçka, Ardeşen, Pazar ve adını sayamadığım Karadeniz’in küçük kasabalarında, dizleri ve omuzları yük taşımaktan aşınmış, gurbetçi, emekçi, yağmura tutsak şehrin insanları içinde büyüdüm.
Gaz lambasına ve kara lastik pabuçlarına elveda diyen, ekmek kavgası uğruna asırlık baba ocaklarından gözü arkada ayrılan, genç yaşta kansere yenik düşen canlarını toprağa emanet eden, göçlerin yolcusu Lazlar, Hemşinliler, Gürcü’ler, Doğu Karadenizliler…
Suyu satılan, ağacı kesilen, üç kuruşa peşkeş canım memleketimin asi ve gururlu insanları… Aynı kaderi paylaştığım sizler gibi ben de dağların sise boğulduğu yağmurlu bir havada terk ettim memleketi… Cebimde diplomam ve bozuk şivemle çıktım bu yola… Kulağımda babamın kemençesinden çıkan nağmelerle geçtim boğaz köprüsünü ve merhaba dedim İstanbul’a… O cilveli nazlı kıza… Aslında kaçmak istemiştim yağmurdan, yalnızlıktan… Ama nereden bilebilirdim ki bir gün hasret kalacağım memleket yağmuruna, Kemençe ile Tulum’a…
Hiç hesapta yokken, adına şiir yazdım bu dibi delik ayrılıkların başkentine… Özlemi, İhaneti, kavgayı, adaletsizliği gördüm, yaşadım İstanbul’da… Oysaki ne kadar huzurluydum o küçük kasabamda…

Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat